Bayrak gezdirmek önemli
Dünyanın en ünlü caddelerinden biri Fifth Avenue'dür. New York'taki bu alan için ünlü markaların buluşma yeri demek mümkün. Daha orta boy olanlar da burada şube açmışsa kasılıp, dururlar. Türkiye açısından ilk değerlendirmem, aralara serpiştirilmiş mütevazı yerleri bulunan arkadaşlarımla ilgili oldu. Üçünün de İstanbul'dan gitme azınlık olduğunu belirteyim. Dostluğumuz çocuk yaşlardan başlar. "Dünyanın ekonomik başkenti"ne her uğradığımda bunlar tarafından karşılanır ve uğurlanırım. Taze ıhlamurdan, yeşil eriğe -mevsimi ise- bazı meyveleri götürürüm. Yazılarımın takipçileri J.F. Kennedy Havalimanı'ndan içeri soktuklarımı ve bunların dağıtımındaki esprileri iyi hatırlarlar. "Sen iki erik fazla aldın" ya da "Antep fıstıklarının fazlası sana gitti" kavgaları hoştur. "Bilet yollayalım gel" çağrılarına rağmen bu aralar gitme imkânım olmadı. Bölge ile ilgili aldığım en son haber "Simit Sarayı" açılması. Bizimkiler müthiş mutlu olduklarını bildirdiler.
Bir de çok daha eski yıllardan anımı aktarayım. Ulvi Yenal, Galatasaray ve Millî Takımın önemli kalecilerindendi. Bir başka özelliği tam 17 kamu kuruluşunda genel müdürlük yapmış olmasıydı. Tercüman grubunda oto pazarlayan Ter-Pa'nın başındayken epey sohbetimiz oldu. Kendisine Deniz Yolları'ndaki durumu sorup "Barcelona'ya boş gidip boş dönüyordunuz" deyince gülümsedi. Aklımdan hiç çıkmayacak hayat derslerinden birini verdi; "Şekerim, bu bir başlangıçtı. Önemli olan bayrağımızı gezdirmekti". Sonra da kendi sularımızda dahi yabancılara imtiyaz verildiği dönemleri anlattı. Oradan Kabotaj Bayramı'na geldi.
Anlamlı tören
Cumhurbaşkanı'nın New York gibi bir yerde Türkevi'nin temelini atışını mutlulukla izledim. Tamamlandığında lale kıvrımlı olacak bina tam Birleşmiş Milletler'in karşısında inşa ediliyor. Bize özgü şekilde küreklerle gerçekleştirilen tören önemli. 36 ay sonra bitmiş olacak anlamlı yapı, Rockefeller Center'a bin basacak. Rahmetli Ulvi Yenal'ın "Bayrak gezdirmesi"ni bu kez "Bayrak dikme"ye dönüştüreceğiz. Yapılan, Washington DC'deki büyükelçilik binamızı satın aldıran Ertegün Kardeşlerden daha önemli. Bu projeyi gündeme getiren ve oradaki arazinin satın alınmasına yol açanlar başta, emeği geçen herkesi kutlamalıyız.
***
Akşener'e öneri
Meral Akşener'i Fox TV'de izlerken, kendinden emin halini beğendim. İsmail Küçükkaya'nın sorularını cevaplarken rahattı. Ben sadece birkaç tespitle yetineceğim. Hanımefendinin içine yara olan iki konu var. İlki, 7 Haziran'da birtakım gazeteci geçinenlerin attığı iftiralar. Diğeri "kraldan çok kralcıların türeyişi". "Bunlar yüzünden üç otelden çıkarıldım" derken hüzünlendi.
Akşener, "Ak Parti merkezi temsil etmiyor" dedi. Ardından ekledi; "Türkiye'nin yeni bir nefese ihtiyacı var". Ekrana getirilen "Kınalı eller posteri"ni de çok beğendim. Bir konuda ise uyarıda bulunmak istiyorum; "Seçtiği renkler". Esra Erol başta hemen hemen tüm bayan sunucular onu giyiyor. Merhum Şakir Süter'in "Beyazlı Kadın" adlı kitabından yola çıkarak renk tercihimi yapıyorum. Kaldı ki Meral Akşener'e beyaz giysiler çok yakışıyor.
***
İlk olmak
Myanmar'daki soykırımın başlangıcı yeni değil. Birmanya-Burma döneminden beri devam ediyor. Arakan Müslümanları yüz yıldan beri yok edilmeye çalışılıyor. Bir kere vatandaş statüsüne alınmıyorlar. Kendi imalatları taş ve tahtalara tapınan, 9 bin tanrılı(!) Budistlerin yönetiminde eziliyorlar. Getirilen yasaklara bakın:
* Evlenmek için, Budistlere başvurup tam üç yıl bekliyorlar. Her seneye belli miktarda para ödeniyor. Sonunda "hayır" cevabı alma olasılığı yüksek. Bu durumda para da yanıyor.
* Beton ev yapmak yasak. Yaşamaya çalışılan derme çatma binaları tamir etmek bile mümkün değil.
* Toplu namaz kılmak yasak. Yakalandınız mı yandınız. Doğru kodese.
* Yaşadıkları bölgeden çıkmak, hele başkente gitmek hayal. Silah zoruyla Bangladeş'e doğru itiliyorsunuz.
* Telefon ve bilgisayar alma ve kullanma hakkınız bulunmuyor.
Öncelik kimin
Gelelim, Myanmar'a ilk ayak basan gazetecilerimize. Bu konuda CNNTURK öncelik aldı. Alişer Delek ve Onur Özel ikilisi bunu başardılar. Çok zor şartlarda sadece Türkiye'yi değil tüm dünyayı bilgilendirdiler. "Sefalet ötesi" tespitlerde bulundular. Bir avuç pirinç lapasıyla günü geçiren sekiz kişilik ailelerin dramını aktardılar. Delek ve Özel ikilisi savaş gazeteciliğinin en başarılı örneklerini sahnelediler.
Gelelim Cüneyt Özdemir kardeşimin konuğuna. Yerinde olsam boşuna oralara kadar gitmezdim. Merkezin desteği ve hak edilmeyen anonslarla bir yere ulaşılamazdı. Nitekim öyle oldu. İngilizlerin sevdiğim ve sıkça tekrarladığım bir sözünü yineleyeceğim; "Erken kalkan kuş, solucanı yakalar".