Başka 1 kurultay...

Çok sayıda Kurultay izledim.. Gerçi adını kongre koyanlar da var ama 'Kurultay' Türk tarihinin kıymetlisi..

İYİ Parti Kurultayı'ndan haberdarsınız.. 'Meslektaşlarımın' değil, 'Mesleğimin şartlarının' perdelemeye çalıştığı kurultayı izlemeyen kalmadı.. İddialı bulmayın bu sözümü.. Mesleğimin içinde bulunduğu şartların dayatmasıyla perdelenmeye çalışılması, İYİ Parti Kurultayı'nın daha çok yayılmasına neden oldu..

***

Yazılacak o kadar çok şey var ki.. Ama sosyal medyada da ifade ettim.. "Mesafeli durun" diyen yöneticisine rağmen salona kamera gönderen meslektaşlarıma da, haberde kullanılmayacağını bildiği halde, izin günü olmasına rağmen, kameramanıyla anlaşıp kurultaya gelen meslektaşıma da haksızlık etmek istemem.. O yüzden, toptancı bir bakışla gazetecilerin suçlanmasına gönlüm razı değil..

Hepsi var olsun.. Biz gerçekten kendimiz için bir şey beklemiyoruz.. Sözümüz açık; Mevzubahis Vatan.. Gerisi herkesin kendi kararı..

***

Yazılacak çok şey var ama izninizle, kurultayın gözüme çarpan yıldızıyla yetineyim; Emine abla..

Ankara Cebeci'de oturuyormuş.. Elinde iki Pazar çantasıyla salonun önündeydi.. Girişte sorun yaşadı.. Çantalarda iki termos çay ile peynirli ve ıspanaklı börek vardı..

Salon ve çevresinde satış yapmak yasak olduğu için, arama noktasındaki polisler içeri girmesini engellemek istedi..

Önce anlamadı Emine abla.. Durumu fark edince güldü;

-Evladım ben satmaya getirmedim.. Siz de, burada görev yapan çocuklar da acıkır, buralarda bir şey bulamaz diye evde yapıp getirdim.. Hadi alın bakalım çayınızı, böreğinizi..

Gencecik polis mahcup.. Yanı başındaki parti görevlisinin gözleri buğulu..

Kendine "Ben ne yapabilirim?" diye sorup, helalinden böreği ve termoslara doldurduğu çayıyla 'Kurultay'a gelen Emine abla..

Ben, "Bu yürüyüş bir Kuvva yürüyüşü" dediğimde abartılı bulanları da mahcup etmek üzere gelmiş sanki..

Bunu anlatınca, değişik noktalarda, memleketten kete, memleketten meyve, evden atıştırmalık bir şeyler getirip, kapıda, salon çevresinde dağıtanların ne kadar çok olduğunu öğrendim..

Şimdi sorarım size;

-Emine ablayı yenebilmeniz mümkün mü?

Sizin haramından milyarlarınız var, onun ve evlatlarının helalinden emekleri..

Şu bir gerçek ki, Türkiye'de artık hiçbir şey 1 Nisan'dan önceki gibi olmayacak, olamayacak..

Ülkemiz için hayırlısı neyse o olsun..

***

Ruhunuz şad olsun...

16 yıldır yaşadıklarımız aslında bize önemli şeyler kazandırdı..

Önemli kazanımlarımızdan biri de, 'Devlet Adamı'nın ne olmadığını görerek, aslında 'Ne olduğunu' daha bir kavradık..

Dün vefatının yıldönümüydü.. Rahmetli Alparslan TÜRKEŞ beyi anarken geldi aklıma bunlar..

Türkiye, "Devlet Adamları"nı kaybettikçe, devleti ele geçirmiş, oyuncak gibi oynayan, babasının malı sanan adamlara kaldı..

***

Yıl 1991'di.. Günaydın Gazetesi'nde muhabirdim.. Türkiye seçime hazırlanıyordu..

O gece nöbetçiydim.. Sabaha karşı bir hastanedeki muhabir arkadaşlardan birinin saldırıya uğradığı bilgisi geldi.. O günlerde meslek ruhu olduğu için, mesleki dayanışma da vardı.. (Kurban olduğum Allah, memleketle birlikte, meslek de ne hale geldi..)

Hemen hastaneye gittim.. Birçok meslektaşım orada toplanmıştı..

Ülkü Ocakları'ndan bir genç, çıkan tartışma sonrası silahla yaralanmış ve hastaneye getirilmişti..

Hastane muhabirleri bu tür vakalarda önce fotoğraf çeker, sonra bilgileri toplardı.. O arkadaşımız da aynını yapmış ve yaralının arkadaşlarının saldırısına uğramıştı..

Sonuç.. Muhabir arkadaşımızın durumu, yaralı gelen gençten daha ağır, beyin travması..

Acil önünde gergin bir hava var.. Gazetecilerle yaralının arkadaşları keskin bakışlarla bekliyor.. Ortamı yumuşatıp sakinleştiren Ülkücü meslektaşlarımız oldu..

Bekleyiş sürerken, Ülkücüler arasında bir koşuşturma yaşandı.. Cep telefonu yok.. Muhtemel ki hastane arandı.. Gelen haber herkesi şaşırttı;

-Başbuğ hastaneye geliyor..

***

Bir program için İstanbul'da bulunan Alparslan TÜRKEŞ, olayı duyunca 'Hastaneye gidelim' demiş..

Belki ismin büyüklüğü, belki ismin gizemi, belki ismin kudretinden, bilmiyorum, size samimiyetle söylüyorum, aracı hastane kapısından girdiği anda bir rüzgar esti.. Sessizliğin ortasında sadece rüzgâr sesi..

Araçtan indiğinde bizi görüp yanımıza geldi.. İki yıllık gazeteciyim.. Polis muhabiriyim.. Gördüğüm en üst düzey isim Emniyet Müdürü.. Bize doğru gelen kişiyse, Alparslan TÜRKEŞ..

***

Dizlerimin bağı çözüldü.. Yanımıza geldiğinde üzgün bir ifadeyle seslendi;

-Çocuklar geçmiş olsun.. Arkadaşınızla yakından ilgileneceğiz, merak etmeyin..

Aramızda farklı siyasi görüşlerden gazeteciler var..

Hep birlikte "Sağ olun efendim" dedik ama sesimiz normal bir ses değil.. Sanırsın törende komutan karşılıyoruz..

"Ben evladımızı bir göreyim" diyerek kapıya yöneldiğinde, bir anda durup tekrar bize seslendi;

-XXX Ülkü Ocağı ikinci bir talimata kadar kapatılmıştır..

Gazeteci arkadaşımızı döven gençler o Ocak'tandı..

***

Bunu niye anlattım? Gazete binalarına saldırıp cam çerçeve indirenleri 'Milletvekili adayı' yapan zihniyetle yüz yüzeyiz bugün..

Oysa o yıllarda, elinin altında Türkiye'nin en büyük güçlerinden biri bulunan bir lider, bir gazetecinin uğradığı haksızlığa bedel ödetiyordu.. Tartışmaya yer bırakmadan..

***

Eminim, kabir gibi kutsal bir mekana ziyareti yasaklayan zihniyete de bedel ödetirdi..

İşte o yüzden işaret ettim "Devlet Adamlığı"na..

Onları kaybettik.. Bugünleri yaşadıkça da kıymetlerini daha iyi anlıyoruz..

Ruhunuz şad, mekanınız Cennet olsun..

***

Ömrüne bereket annem...

Özel mevzular bu köşeye yansımaz.. Ama izninizi istiyorum bugün.. Bugün, beni ben yapan, Cumhuriyet Öğretmeni annemin, doğum günü, ad günü.. Uzakta biraz..

Mevzubahis Ana olunca, izin vereceğinizi biliyor ve noktalıyorum;

-Zeynep öğretmenim.. Annem.. Ömrüne bereket.. İYİ ki varsın..

Yazarın Diğer Yazıları