Basınımızın ilk magazincisi Ümit Deniz
Bir büyüğüm aradı ve aynı gazete içerisindeki iki ayrı haberden söz etti. "Gördün mü?" Ben de okuduğumu söyledim. Bunlardan biri Mustafa Uğurlu ile ilgiliydi. Kendisini tiyatro, film ve dizilerden tanıyorum. Hatta, yıllar önceki gönül maceralarını hatırlıyorum. Bir bayan sanatçıdan aldığı cumhuriyet altınları medyaya epey malzeme olmuştu. Şimdiki haber Cihangir'de bir bayan arkadaşıyla kahve içmesiydi. Uğurlu, muhabir Sait Durmaz'a "Hanımefendi arkadaşım. Yemek yedik. Şimdi de kahvemizi içiyoruz" diyor. Çok şık bir cevap.
Tesadüfe bakın aynı muhabirin bir başka haberi ön sayfada. Bu defa basketbolcu Semih Erden'i fotoğraflamış. Yanında sarışın bir bayanla. Bir marketten çıkıyorlar. İkili daha sonra ciplere binerek oradan ayrılıyor. Tuhaf olan Erden'in konuşmaları; "Gelin evde de çekin bari. nereye gitsek, sizinle mi olacağız?"
Yaşlı sevgili
Semih'i kamuoyu, adı "Yeni Bayan Kahkaha"ya çıkan -ilk Bayan Kahkaha Güzide Kasacı'ydı- Saba Tümer'le birlikteliğiyle tanımıştı. Onun yönettiği gırgır yarışmalarda çok mutlu görünüyordu. Aradaki yaş farkına aldırmıyordu. Bu defaki hiddetinin nedenini çözemedim. Kaldı ki, ortalarda dolaşıyorsan, haber olmayı hak ediyorsun demektir. Magazinci gençler de sizleri yakalayacak ki, para kazanacaklar. Sait Durmaz'ın işi bu. Karnını böyle doyuruyor. Gizlice mekanına girmediğine göre suç işlememiş demektir. Semih'in yerinde olsam Mustafa Uğurlu gibi saygılı konuşurdum. Laf aramızda, bu basketbol sezonunu da iyi geçirmedi. Kayıpları oynadı.
Eskilere bakalım
Benim meslekteki ilk yıllarımda filan yıldızı, falancayla el ele görmek haber olurdu. Şimdiki gibi kapılarında sabahlanan gece kulübü bolluğu yoktu. Çocuklar lapa lapa kar yağarken dahi nöbet tutuyorlar. Çünkü en küçük atlamada fırça var.
Anılarımı deşince bir olay ve bir isim öne çıkıyor. İstanbul Hilton'un açılışına C. Hilton ve sevgilisi Tery More birlikte gelmişlerdi. Bu film yıldızı öne çıkmadı ama öyle bir yakalandı ki, tüm dünya medyasına birinci sayfadan malzeme oldu. Kurulan özel bankta otururken, foto muhabiri İlhan Demirel önemli bir şeyi fark etti. More elbisesinin altına hiçbir şey giymemişti. Hızla deklanşöre birkaç kez bastı. Milliyet bu resmi bantlayıp kocaman kullandı. Ayrıca yurt dışına servis yaptı.
Bu fotoğrafların öyküsünü İlhan Demirel'in kendi ağzından dinledim. Merhumla Dündar Engin'in Haber gazetesinde konuştuk. Dışarıya satılan fotoğraflardan epey para kazandığını itiraf etti. "Magazincilik şans işi. Ben de dikkatimden iyi yararlandım" dedi.
İlk magazincimiz
Türkiye'de ilk polisiye romanlardan biri Murat Davman'dır. Kendini "1.90 boyunda ve 95 kilo ağırlığında" diye tarif eder. Daha müthiş lafları da vardır. "Bizim erkekler sarışınlara bayılır. Hele boyama ise" lafı onundur. Kahramanımızı yaratan daha doğrusu bunları kaleme alan Ümit Deniz'dir. Yazarlığının yanı sıra ilk gerçek magazinci olarak ün yapmıştır.
Onu tüm gece hayatının figürleri tanırdı. Hafif toplucaydı. Bakımlı bıyıkları ilk anda göze çarpardı. Yakasına kırmızı karanfil iliştirdiği beyaz smokini alametifarikası idi. Ümit Deniz'in bir başka özelliği yanından ayırmadığı çantasıydı. Açıldığında 12 yıllık bir şişe viski görürdünüz. İki yanında da özel bardaklar. Sonradan bu tip dolu çantalar moda haline geldi. Hatta çok yakın bir arkadaşım her gece böyle bir siyah çantayla dolaşırdı. Sadece içindeki farklıydı. Önceleri 7 yıldız brendi -Metaksa- taşıdı. Sonra eksport rakı ile değiştirdi. Onun adını vermeyeceğim. Ancak Ümit Deniz gibi magazinci değil polis-adliye muhabiriydi.
Zor meslek
Şu kısacık geçmiş turu bile magazin dünyamızın nereden nereye geldiğini anlatmaya yetti sanırım. Herkesin, her fırsatta yere vurduğu gazeteci kardeşlerime, inanın sevgi ve saygı duyarım. Çalışma şartlarının ne kadar zor olduğunu biliyorum. Bunlara "Tanrı, gücünüze güç katsın" demek istiyorum.
***
ÖZEL NOT: Ozan Arif'in son şiiri hayli ses getirdi. Kendisini mahkemeye verenlerle ilgili açıklaması da güzel:
"Beni terzi olarak nitelendirirseniz, bu benim diktiğim bir elbisedir. Bu elbiseyi dikerken -Bu Ahmet'in elbisesi, Fatma'nın elbisesi- demedim. Bu elbiseyi birileri kendine yakıştırıyorsa, benim diyecek lafım yok."
Özellikle medya davalarında uzmanlaşmış biri olarak benim görüşüm "BU DAVADAN BİR ŞEY ÇIKMAZ". Çünkü muhatap yok. Bu satırları saklamanızı öneriyorum. İleride beni hatırlarsınız. B.A.