Basına baskı nasıl yapılır?

Bir meslektaşım, “Gazetenize ve size yönelik bir baskı var mı?” diye sordu. Ben de “Şu anda gazetemiz veya yazarlarına yönelik doğrudan bir baskı olduğunu söyleyemem ama yargı üzerinden her zaman bir baskı var. Son olarak evinde ayakkabı kutularında milyon dolarlar bulunan bir kamu bankasının Genel Müdürü’nün adı yazımızda veya haberimizde geçtiği için şikâyet üzerine sekiz ayrı soruşturma başlatıldı. Gerçi yandaş medyaya da aynı şikâyet üzerine çok sayıda soruşturma açıldı. Savcılar, yazıları okusa, soruşturma açmaya gerek bile duymayacak ama hemen ifadeye çağırıyorlar! Erzurum’da bir yerel gazetede Yeniçağ’dan alınıp yayınlanan bir yazım üzerine, Erzurum Savcısı tarafından tutuklama talebi ile dava açıldı. Neyse ki mahkeme öncelikle tutuklama talebini reddetti. Sonra, dava yanlış mahkemede açıldığı için görevli mahkemeye gönderildi. Aslında Erzurum mahkemeleri yetkili de değildi. Yetkili Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı’na sordurarak ve süresi içinde soruşturma açılmasına gerek duyulmadığını ispat ederek beraat ettim ama bir yıl bu davayla uğraştım” dedim.

***

Değerli meslektaşım bu sözlerimin ilk kısmına dayanarak, “Baskı yok” dediğimi yazmış. Oysa Doğan Medya Grubu’na yönelik ekonomik ve siyasi baskıları bütün dünya biliyor. Üstelik gazetelerine ekonomik baskı kurarak Emin Çölaşan, Bekir Coşkun gibi yazarların işine son verdirildiğini de hep birlikte yaşadık. Bu yöndeki baskılar artarak devam etti.
Basın özgürlüğü, öncelikle ekonomik olarak kısıtlanır. Mesela ilan-reklam vermemek yoluyla... Bazı gazetelerin ve televizyon kanallarının, önce TMSF’ye sonra hükümetle ihale işi olan şirketlere devredilmesi, bunlar yapılırken alıcıya devlet bankalarından ve Körfez’deki ortaklardan milyar dolara yakın kredi verilmesi, zarar eden şirketin yeniden devri için ihale verilen şirketlere 600 milyon dolar salma salınması, olayı ortaya çıkaran savcıların, hâkimlerin ve polislerin sürgün edilmesi, bu paraların nerede olduğunun hâlâ belli olmaması, basının özgür olduğunu mu gösterir?
Bizzat Başbakan, muhalefetin bu gazete ve televizyonlardaki haberlerini, telefon ederek yayından kaldırıyorsa, “basına baskı yok” denilebilir mi?
İktidar tarafından yandaş medya oluşturulup bazı gazeteler yandaşlara satılarak, kamuoyunu yansıtacak diğer gazeteler de ekonomik tehdit altında tutulunca, bu olaylar sonunda Türkiye’nin “Basın Özgürlüğü Olmayan Ülkeler” statüsüne alınmasına karşı “Bu bir algı operasyonudur” demek mümkün müdür?

***

Birileri size İnternet üzerinden, gazetede her gün yayınlanmakta olan e-posta adresinize, yönlendirmek amacıyla haber veya yorum gönderdi diye yandaş veya şimdi paralel denilen medyada suç işlemiş gibi gösterilmişseniz, itibarınızla oynamaya kalkmışlarsa bütün bunlar baskı değil de nedir?
Hiçbir bilginiz olmadan birileri bazı listelere, şemalara adınızı yazmışsa, hatta fiili işkence yaptıkları tanığa adınızı verip söyleterek örgüt üyesi gibi gösterilmeniz sağlanmışsa, yandaşlar da bu düzenbazlığa dayanarak sürmanşetlerden, tutuklanmanızı istemişlerse, yerel basın üzerinden bu tür komplolar yüzlerce, binlerce defa yayınlanmışsa, bütün bunlar baskı değil midir?
İlginçtir, basının özgür olduğunu savunan meslektaşım da bana, gizliliği ihlalden mahkûm olduğunu, hükmün açıklanmasının ertelenmesi yoluyla cezaevine girmekten kurtulduğunu, ancak hakkında devam eden benzer davalar bulunduğunu ve bir mahkûmiyet halinde, eski cezasının da işleme konulacağını söyledi. Yani o da baskı altında ama bunu yazmamış...
Bütün mesele, insanların gerçeği bildikleri halde saklamaya veya çarpıtmaya çalışması değil mi zaten... Bu da “duygusal” bir baskının sonucu değil mi?

Yazarın Diğer Yazıları