Bankacının onurlu vedası
"2012 yılında heyecanla başladığım görevimde bugün son günüm. Her zaman özveri ve zevkle çalıştığıma inandım, yalan söyleyerek satmadım, kandırmadım, evrak aralarında sırf satmak ve puan almak için gizlice farklı bir ürünü koyarak imzalatmadım.
Her şey gönlü güzel insanların gönlünce olsun... Hoşça kalın"
Perşembe günü yabancı sermayeli bir bankanın işten çıkartılan yüzlerce personelinden birinin veda mektubuydu.
Yabancı kontrolündeki bankalarda yine bir insanlık dramı yaşandı.
10 hatta 15 yıllık bankacılar bir anda "performansın düşük" denilerek kapı önüne konuldu.
Kiminin yaşı 30, kiminin yaşı 40. Üstelik işe yaramaz damgası vurarak. Bir daha hiçbir bankada iş bulmasının da önünü keserek işten çıkartıldı. Çünkü sektörde acımasızca uygulanan bir referans terörü esiyor. Performans gerekçesiyle işten çıkartılan bankacıyı başka bankalar "işe yaramaz" olarak görüp almıyor.
Bu insanların bu saatten sonra başka bir sektöre gidip hayata yeniden başlama lüksü yok.
Sektör acımasızlığını bir kez daha gösterdi.
Yabancı patronlarının biraz daha kazanmasını isteyen Türk yöneticiler, beceriksizliklerinin faturasını her zaman olduğu gibi yine çalışana kestiler.
Amerika'nın parasal genişleme programı nedeniyle ucuz para döneminde yıldızı parlayan bu yöneticiler, şimdi başarısız olmaya başladılar. Ellerinde sihirli bir değneğin olmadığını anlayınca her zaman olduğu gibi insan katliamı ile durumu kurtarmaya çalıştılar.
Türkiye'de bankacılık öyle bir noktaya geldi ki tecrübenin ve eğitimin hiçbir önemi kalmadı. Sadece sat! Ama nasıl satarsan sat. Yukarıdaki veda mailinde en çok dikkatimi çeken, işten kovulan bankacının yalan söyleyerek satmadığını kimseyi kandırmadığını söylemesi. En önemlisi evrakların arasına farklı bir ürünü koyarak müşteriye imzalatmadığını söylüyor.
Bu aslında bankacılık sektörünün kanayan bir yarası. Hedef baskısı bir çok bankacıyı, istemeden de olsa bu yöntemin kullanılmasına itiyor. Bugün vatandaş ile bankalar arasında aynı zamanda büyük bir güven sorunu da yaşanıyor.
Bu veda bu nedenle oldukça önemli. Gelin görün ki bazen, dürüst olmak işini hakkıyla yapmak bankalar için yeterli kriter olmuyor.
Çalışma Bakanlığı nerede?
Yüzlerce bankacı bir gecede kapı önüne konuluyor ama çalışanın hakkını korumakla mükellef Çalışma Bakanlığı ortada yok.
Kalkıp bu bankalara "sen bir gecede nasıl bu kadar insanı sokağa atarsın" demiyor.
Türkiye'de bankacılar işte bu kadar sahipsiz.
Neymiş, bankanın gerekçesi varmış.
Bankanın gerekçesine bakar mısınız?
Performans yetersizliği.
Sen işten çıkartmak istediğin kişiye tutturamayacağı hedefi yükle sonra "sen yetersizsin" de. Çalışma Bakanlığı neden bu bankaların hedef sistemini mercek altına almıyor?
Her gün yüzlerce iflasın yaşandığı, koca ülkenin yarıdan fazlasının borçlu olduğu bir ekonomide verilen hedefler ne kadar gerçekçi?
Bunu sadece bir banka yapmıyor.
Nitekim geçtiğimiz yılın son üç ayında yüzde 100 yerli sermayeli banka da yaptı. Bin kişinin üzerinde personelini yine aynı gerekçe ile işten çıkarttı.
İşten çıkarttığı 10-15 yıllık deneyimli bankacıların yerine asgari ücret artı primle tecrübesizleri aldı.
Çalışma Bakanlığı maalesef buna da ses çıkartmadı.
Bankacılık sektöründe bir sendika var, düşman başına.
Kendine bağlı olmayan bankalarda bankacıya işkence yapsalar "benim üyem değil ki" diyerek başını çevirecek.
Kısacası Türkiye'de bankacılar gerçekten sahipsiz.
Bankacılara Çalışma Bakanlığı el atmadığı, onların sorunlarını dikkate almadığı sürece, yabancı sermayeli bankalar cirit atmaya devam edeceklerdir.
Buradan yabancı patronlarına çok kazandırıp, milyon dolarlık primleri almak için binlerce çalışanın hakkını yiyen, onların ekmeği ile oynayan yöneticilere de sesleniyorum:
Bu dünyanın bir de ahireti var. O, kul hakkını yiyerek elde ettiğiniz milyon dolarlar, sizi öbür dünyada acaba kurtarmaya yetecek mi?