Bankacılar yıpranma payı istiyor

Nebahat T., 42 yaşında 19 yıllık bankacı.

Üniversiteyi bitirmiş ve bankada çalışmaya başlamış. Bankacılıktan başka hiç bir şeyi bilmiyor. İşini bugüne kadar hep yüzünün akıyla ve başarı ile yapmış. Başarısından dolayı hep ödül almış. Ancak bu başarılı bankacı, bankanın akıllara ziyan performans sistemini gerekçe göstererek işten atılmış. Bankaya göre, Nebahat T., son 2 ayda yeterince satış yapamamış. İş akdi iş kanununun 17. maddesine göre fesih edilmiş.

Yani tazminatı verilmiş ve kapının önüne konulmuş.

19 yıl başarılı olan bir personel nasıl oldu da son iki ayda hedeflerini tutturamadı diye sormadan araştırmadan.

"Sudan çıkmış balığa döndüm" diyor tecrübeli bankacı. Bir kaç gün sonra olayın şokunu atlatıp iş aramaya koyuluyor.

Başvurduğu bütün bankalar Nebahat T.'yi 42 yaşında olması nedeniyle işe almıyor. Gerekçesi yaşı. Yani sistem 42 yaşındaki bir kişiye tecrübesini bile göz önüne almadan yaşlı diyor. İyi de bankalar 42 yaşındaki bankacıyı yaşlı görürken, devlet ise "daha çok gençsin" diyerek emekli etmiyor.

Nebahat T. ne yapsın?

Dile kolay 19 yıl bankacılık yapmış. Başka ne iş yapabilir ki?

Nebahat T.'nin başına gelenler bugün Türkiye'de yüzlerce hatta binlerce bankacının başına geliyor.

Eskiden tecrübeli insanlar el üstünde tutulurken, şimdi bu insanlar sistemin dışına atılıyor.

Gerekçe yaşlı olmaları.

42 yaşında bir kişi yaşlı mı?

Elbette değil ama dışarıda yeni mezun işsiz yüzde 24 genç nüfus varken bankalara göre 42 yaşındaki bir bankacı yaşlı.

Nitekim bu düşüncedeki bankacılık sistemi bu insanları kapının önüne koyuyor.

İşsizliğe hatta açlığa mahkûm ederek.

Tıpkı Nazi felsefesi gibi.

"Yaşlısın, maliyetin yüksek, sokaklarda tencere tava satıcısı gibi dolaşamazsın, özel sağlık sigortası primin yüksek."

İşte yabancıların neredeyse kontrolü tamamen ele geçirdiği bankacılık sisteminde bu gaddarlık ve acımasızlık hakim. Son bir yılda işten çıkartılanların yarıdan çok fazlası 38-40 yaş ve üstü.

Öyle ki bu insanlar emekli de olamıyorlar.

Çare yıpranma payı

Devlet şu ana kadar bankaları acımasız politikaları nedeniyle bir türlü hizaya sokamadı. Dahası yabancı sermayeyi ürkütmemek için de bir şey yapmıyor.

Politikacıların bankaları sık sık uyarmasına ve hatta bağırmalarına bakmayın siz. Bankaların aslında her yaptıklarına göz yumuyorlar. Çünkü zaten kırılgan olan ekonomide bir de banka sorunu ile uğraşmak istemiyorlar. Durum böyle olunca bankalar meydanı boş bulup istedikleri gibi at koşturuyorlar.

Hükümetin görmedim ve duymadım politikasını sürdürdüğü bu bankacılık sektöründe bu insanlar için yapabileceği bir şey var aslında. O da tıpkı gazetecilere, polislere ve belirli meslek gruplarına tanınan yıpranma payının verilmesi. En azından 40 yaş ve üstü işsiz kalan bu insanlar bir iki yıl daha prim ödeyip emekli olabilirler.

Bu sektördeki insanlar bir madenci kadar, hem bedenen hem ruhen yıpranıyor.

Bunun için Çalışma Bakanlığı'nın bir araştırma yapması yeterli. Son bir yıl içerisinde kaç banka çalışanı psikiyatrik tedavi gördü ve kaçı antidepresan kullanıyor.

Bu bile bankacıların ne kadar yıprandığını ortaya kayacaktır.

Yabancı sermaye için çok şeyi feda eden hükümet, 200 bin banka çalışanına bunu yapmak zorunda. Yoksa bu insanların vebali politikacıların iki yakasının üzerinde olacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları