Atatürk'ü Silme Projesi

İngiliz destekli Yunan'ın, ilk işgali başlattığı yerden, İzmir'den denize dökülüşünün yıldönümü olan, tarihi zafer 9 Eylül'ü geride bıraktık. İlk kurşunu atan Hasan Tahsin'in yaktığı ateş, 9 Eylül 1922 günü İzmir'in serin sularına dökülen düşmanla taçlandı. İzmir kurtulmuş, Anadolu rahatlamış, Türkler rüştünü dünyaya ispatlamıştı.

Böylesine anlamlı ve değerli bir zaferi gururla kutlamamız gereken şu günlerde Atatürk'e, Türklük'e yönelik sistemli saldırılar artarak devam ediyor.

9 Eylüller, 29 Ekimler, 30 Ağustoslar, 19 Mayıs'lar, 10 Kasım'lar… Hepsinde aynı tablo, hepsinde aynı yapaylık… Gerçi eskiden de çok bilinçli yapılmıyordu ama bu denli savaşırcasına saldırılmıyordu. Çünkü mevcut durumda doğrudan bir savaş, doğrudan bir karşıtlık oluşturuldu.

PKK'lı şarkıcıların ölüm yıldönümlerinde saatlerce belgesel yayınlayan hükümetin haber kanalları, 9 Eylül'ü hatırlamadılar bile.

Aslında Atatürk'e duyulan öfkenin özünde Türk kimliğine yönelik saldırgan tutum var. "Atatürk" isminden de ciddi anlamda rahatsızlık duyuyorlar. Çünkü "Ata Türk" bir diğer anlamıyla "Türk'ün Atası" demek onların nazarındaki "ümmet"çiliğe aykırı…

"Kemalistler şöyle, böyle" diyenlerin asıl amaçları, Osmanlı'da tebaa konumunda olan Türklerin yönetimden uzak tutulması.

İngiltere'de, Fransa'da, İtalya'da, İspanya gibi köklü milletlerde devletin kurucu unsurunu iktidardan dışlayamazsınız. Bırakın dışlamayı devletin dayandığı temel değerleri yargılamayı aklınızdan bile geçiremezsiniz…

Ancak Türkiye'de bambaşka bir tablo var. Ümmet, Türklükle kıyaslanıyor… Halbuki buradaki mesele açık… Sorgulayan, araştıran bir kitle yerine, "din" adı altında sömürülen, rahat yönetilen bir yığın oluşturulmak isteniyor. Kırsal bölgelerde kısmen başarılı da olunuyor.

Tüm bu çabalara rağmen vatandaşlar; 9 Eylül'e, modern Türkiye'nin varlığına, devletine hiç olmadığı kadar sahip çıktılar.

Toplum; uyutulmaktan, kandırılmaktan, yalandan yılmış durumda. Dolayısıyla Atatürk'e duyulan sevginin son yıllarda artmasının en büyük nedeni bu…

Özellikle büyükşehirlerde ve gençlikte müthiş bir uyanış hali var. "Neden benim geçmişimi silmek istiyorlar. Ülkemin kuruluşunda 'ayıp' bir durum varmış gibi gösteriyorlar, neden" diye soran bir gencimizin yorumu hala kulaklarımda… Böyle düşünen milyonlarca insanın olduğunu biliyoruz…

***

AKP'nin iktidara getirilme sürecinde Batı'nın büyük bir desteği vardı. Özellikle Erdoğan'ın ilk yıllarında AB ile gelişen ilişkiler, Bush'un Irak'ı işgali sırasında "ABD askerleri için dua edilmesi" gibi olaylar dikkat çekiyordu.

O dönem Atatürk'ü ve Türk devletini hedef alan kurumların başında çeşitli fonlarla beslenen "modern" görünümlü STK'lar ön plandaydı. Soros destekli TESEV'in raporları AKP'nin yol haritası haline dönüşmüştü.

Dolayısıyla Atatürk'ün hedef alınması Batılı kuruluşların finansmanlarıyla sağlanıyor, Kürt ırkçılığına yönelik sistemli çalışmalar yapılıyordu.

HDP'nin güçlendirilmesi, medyada pazarlanması ve Kürt seçmenin önüne konulmasının arkasında yatan sebeplerin bu kapsamda doğru değerlendirilmesi gerekiyor.

AKP'nin tek başına iktidar olmasıyla birlikte Batı'nın, Türkiye'yi milli devlet modelinden uzaklaştırma operasyonu hiç olmadığı kadar hızlandı.

Ancak siyasi iktidar üzerinden başlatılan bu durum sonuç vermemeye, aksine vatandaşların daha çok bilinçlenmesine imkân sağladı.

Erdoğan son yıllarda Batı için güçsüz bir lider olarak değerlendiriliyor. Tüm Türkiye'yi kontrol edemiyor, aksine bilinçli kitleler seslerini daha gür çıkartıyordu. Bu yüzden FETÖ ile AKP arasına kara kedi soktular. Eğer Batı, FETÖ'yü teşvik etmeseydi ilerleyen yıllarda çok daha hazin bir Türkiye manzarasıyla karşılaşabilirdik. Dershanelerin kapatılması ve 17-25 Aralık olmasa AKP ile Gülen'cilerin ortaklığı hiç bozulacak gibi durmuyordu.

Batı'nın Erdoğan'dan vazgeçmiş gibi göründüğü şu günlerde, Atatürk'e yönelik saldırılar aynen devam ediyor. Demek ki Batı'nın siyasi iktidar üzerinden gerçekleştirmek istediği Türkiye ameliyatı henüz bitmedi!

İşte o yüzden toplumun mihenk taşı olan; kimliğimiz, dilimiz, demografik yapımız, Atamız her zamankinden daha çok sahip çıkılmayı gerektiren değerler haline dönüşmüştür.

Başka 9 Eylül'lere gerek kalmasın diye, Saray sofralarında ağırlanıp "Keşke Yunan galip gelseydi" diyen ihanet şebekelerine fırsat vermemeliyiz.

İhanetin farklı kimlik ve şekillerde her noktadan sirayet ettiği şu günlerde vatanperver kadrolara tarihi sorumluluklar düşüyor.

Yazarın Diğer Yazıları