Asla meşru değildir!
Kemal Kılıçdaroğlu diyor ki:
“[Recep T. Erdoğan’ın] Cumhurbaşkanlığı makamı bu kadar kiri, şaibeyi kaldırmaz. Bu kadar kirliliği içinde barındıran hiçbir yönetim meşru sayılamaz....Bana diyecekler ki ‘Yüzde 51 oyu var’. Kenan Evren de anayasasını halkoyunda yüzde 92 ile onaylattı. Meşru gördük mü? (...) Cumhurbaşkanlığı makamı kiri kabul etmez. Hele aile boyu kirliliği hiç kabul etmez. Evren yıllar sonra nasıl yargılandıysa Erdoğan da yargılanacak... Bakın cumhurbaşkanı seçilirken bile hakkında Meclis’te soruşturma komisyonu kurulması tartışılıyor. Dünyada örneği yoktur herhalde.” (U. Çakırözer, Cumhuriyet, 13 Ağustos 2014).
CHP Genel Başkanı bu kadar ağır bir yenilgi beklemiyordu.
Benim söyleyeceğimi bir gazeteci söylemiş:
“Muhalefetin (...) başarısız olmasının birçok nedeni var tabii. Demode bir kampanya, tepeden inme aday belirleme süreci, tanınmayan bir aday, partilerin adaya yeterince destek vermemesi, seçmeni motive edememeleri, tutarlı bir iletişim dili tutturamama, kampanyanın seçmeni yakalayan bir ‘hikâye’ üzerine kurgulanmaması vs. / Ama bence en önemlisi, demografi. Yaş ortalamasının 29 olduğu bir ülkede, Tayyip Erdoğan gibi bir iletişim sihirbazının karşısına 70’in üzerinde bir aday çıkarırsanız, olacağı budur. Ben açıkçası Ekmel Bey’e üzülüyorum. Türkiye’ye önemli hizmetlerde bulunmuş, kıymetli bir devlet adamı. CHP ve MHP genel merkezlerini koruma adına feda edilmemeliydi. / (...) Muhalefet insanları motive edememişse, günah keçisi aramaya hakkı yok.” (A. Aydıntaşbaş, Milliyet, 11 Ağustos 2014).
Dünya görüşlerimiz neredeyse taban tabana zıt gazeteciyle aynı noktada birleştiysek tartışılacak bir şek yok.
“Çatı” aday çıkaran muhalefetin iki büyük partisinin başındakiler işi pişkinliğe vurmasınlar; partiyi yöneten benim, hesap mı vereceğim, havasına da girmesinler! “Nerede hata yaptık?” diye kendilerini sorguya çeksinler. Sonra hatalarını halkın karşısında bir bir söylesinler ki insanlar da samimiyetlerine inansın.
Partilerin kendi içlerinde aday çıkarmak istememelerinin tek sebebi koltuk korkusudur: “Aday ilgi toplar, sonra koltuğumuza göz diker mi?”
Bunun başka izahı yoktur!
Şimdi asıl mesele: R.T. Erdoğan, cumhurbaşkanı seçildiği kesinleştikten sonra TBMM üyesi de, başbakan da, parti başkanı da, partili de değildir.
Yüksek Seçim Kurulu bu zatın cumhurbaşkanlığı seçimini kazandığını ilân ettiği an o seçilmiş ama henüz yemin etmemiş bir cumhurbaşkanıdır. Anayasa’nın 101. maddesi net: “Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer.”
“Yemin edenin” dememiş “seçilenin” demiş.
AKP’liler ve eski Millî Görüşçü kesim, “Yemin edince cumhurbaşkanı sıfatını alacaktır.” diye lâfı dolandırıyorlar ve Yargıtay’ın Turgut Özal için kararını emsal gösteriyorlar. O kararda kastedilen başkadır.
Eğer bir anayasa hukukçusu çıkıp da “R.T. Erdoğan makamına oturana kadar eski vaziyetini korur.” derse, bütün unvanlarını iade etsin!
Yüce Divan’da hesap vermemiş, nasırlaşmış kamburla Köşk’e çıkan birinin atacağı her imza geçersizdir. Muhalefet tavrını ona göre koymalıdır ve hiçbir surette o zatı tanımamalıdır.