Asıl suçlu kim?!
Burada Alparslan Türkeş örneğini verdim. 27 Mayıs 1960 Darbesi'nin "kudretli albayı" idi. Darbe sonrası için planı olan da tek o idi.
Türkeş, darbe akabinde, tutuklamaların sınırlı tutulmasını istemişti. Sözlerini daha önce verdim, tekrar vereceğim:
"Nelerle uğraşıyoruz. Yassıada'da 'bebek davası', 'köpek davası' konuşuluyor. Yassıada'yı milletvekilleriyle doldurduk. Arkadaşlar 'Bunları adalete vereceğiz, kanunlara uyacağız' diyorlar. Biz kanunla mı geldik? İhtilalin kanunu mu olur? Niye üç yüz, beş yüz kişi? Asıl sorumlular yirmi kişiyi geçmez. Bizim derdimiz bunlar. Ben arkadaşlara, 'Biz o yirmi kişinin cezasını verelim, gerisini serbest bırakalım. Sorumluluğu ben üzerime alırım,' dedim, yanaşmadılar." (Aydemir Balkan, "Tanıdığım Eşsiz İnsanlar, Tarihçi Kitapevi, s. 131).
Ak Parti'nin sözünü esirgemeyen milletvekili Doç. Dr. Selçuk Özdağ, Darbeyi Araştırma Komisyonu Başkanvekili olarak, suça bir kriter getirilmesi gerektiğini ısrarla vurgulamıştır. Onunla konuşmamı üç gün yayınladım. ("Selçuk Özdağ bana anlattı", Yeniçağ, 19, 20, 21 Mart 2017).
Geçen gün, bir rektör arkadaşımın davetlisiydim. Bu eski arkadaşım çok mühim bir vazifede... Başına getirildiği üniversitedeki "Fethullahçı örgütlenme"yi anlattı. İnsan hakikaten dehşete düşüyor. İlim irfan için yola çıkanların geldiği yer itibarıyla, doğrudan devleti hedef alındıklarını idrâk ediyorsunuz. "Lanet olsun böyle ilme de, irfana da!.." diyorsunuz. Bu örgütlenme içinde olanların "Allah bir" dediklerinden bile şüpheye düşüyorsunuz. Cemaatçilik böyle bir şey demek ki... "Ya biz ya biz" mantığı... Diğer cemaatler de mutlaka çok iyi tahlil edilmelidir. Evvelden beri tarikatların ve cemaatlerin masaya yatırılması gerektiğini yazdığımı biliyorsunuz.
Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil'in 27 Mayıs Darbesi sonrası hatıralarını bir daha okudum. Bu büyük âlim de bir süre gözaltında tutulmuştu. Hapishanede karşılaştıkları onu çok şaşırtmıştı. Hangi Demokrat Partiliyi tutmuşlarsa tıkmışlar içeri. (Başgil'in vefatından 30 yıl sonra hanımıyla röportaj yapmıştım. Tarihî diyebileceğim bilgiler vermişti. Prof. Dr. Rıfkı Salim Burçak, Ferruh Bozbeyli ve daha başka isimlerle de görüşmüş, dönemi, yaşayanlardan dinlemiştim. Yer olsa da, şurada, tekrar yayınlasam.)
Hakikaten darbe teşebbüsü büyük yara açtı. İlişkili, ilintili görülen herkes derdest ediliyor. Ama bunun sonu yok. Fethullahçıların, başta siyasîler olmak üzere, gönlünü okşamadıkları, gözünü doyurmadıkları kim kaldı ki... Bir sınır konulmalı. Bakın Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez'in hâline... F. Gülen'e bir kitabını hediye etmiş. Methiyede sınır tanımayan öyle bir ithaf yazmış ki... Aman Allah'ım! Ama 15 Temmuz'da camilerde salâ verilmesini akıl eden, darbeye karşı imamları, müezzinleri hareket geçiren de o!
Yine söylüyorum: 15 Temmuz 2016 öncesine kadar kanunî olarak açık dernek, vakıf, banka, dershane, mektep-medrese ne varsa artık, ilişkili görülenler, F. Gülen'e övgüler düzenler tutuklanmaya, cezalandırılmaya kalkışılırsa Türkiye'nin yarısı gider... Bilesiniz. Bu da mümkün değil.
Gelin Türkeş'in dediği gibi olsun... Asıl suçlular tespit edilsin.