Asıl şimdi kaybettik

Milletin vicdanına sığmadı bu saldırı. Hem sonuçları ve hem de gerekçesi itibariyle sinmedi. Sonuçları itibariyle, kazanan blok, ABD, İngiltere ve Fransa.

Öyle değil mi?

Evet öyle.

Fakat bir de görünürde olmayan ve fakat bunlar adına Orta Doğu'da vesayet savaşını yürütenler var. Aynı zamanda onlar da kazandı.

Kim bunlar?

PKK, PYD, El Nusra, Ahraru'ş Şam El İslamiyye Hareketi ve zamanla adı sanı değişip dönüşen sözde İslami örgütler kazandı.

Nitekim Askeri Uzman Abdullah Ağar: "Yerel ve bölgesel güçlerin de dizayn edildiğini düşünüyorum. Ağırlıklı olarak Şii ve Nusayri güçler ile ABD'nin radikal olarak gördüğü bazı Sünni eksenine de hamle yapıldı. ABD, PYD/YPG güçlerine çok güçlü bir destek mesajı verdi" dedi. Bunların dışında asıl gerçeklik şudur: Orta Doğu'nun içler acısı durumda olmasının temel nedeni İsrail'in geleceği ve bekasıdır. Dolayısı ile asıl kazanan İsrail'in bizzat kendisidir..

Hâl böyle olmasına rağmen, Türkiye Devleti'nin Dışişleri Bakanı'nın sabahın ilk ışıklarıyla "Tüm insanlığın vicdanına tercüman olan bu operasyonu, memnuniyetle karşılıyoruz" demesi vicdanımızı sızlattı. Büyük resme baktığımızda, sevinenleri ve sevinmeyenleri yan yana koyduğumuzda, yukarıdaki manzara açık olarak görülüyor..

Bunun da ötesinde bir kere ABD-İngiltere ve Fransa üçlüsünün ortak saldırısı, insanlığın vicdanını rahatlatacak kadar haklı değildir. Her şeyden önce, Esat rejiminin suçu kanıtlanmadı. BM Güvenlik Konseyi incelemesini tamamlayamadı. Tıpkı Irak'ta Saddam'a karşı yapılan ABD saldırısında olduğu gibi sonuçlar beklenmeden "şüpheliyiz" mesajları verilerek saldırı gerçekleştirildi.

İkincisi, ABD ve ortaklarının bombalarıyla rejim zarar görmedi. Ne kabine değişti, ne her hangi bir yetkili hayatını kayıp etti ve ne de bu saldırının sonunda yönetim kadrosu tümüyle istifa etti.

Kim kaybetti biliyor musunuz?

Suriye Devleti'nin millî sanayi, millî devlet kurumları, millî varlığı kayıp verdi. Füzeler, rejimin üstüne değil buralara atıldı. Bırakın bu saldırıyı 4-5 yıldır süren Suriye iç savaşında harap şehirler, yakılıp yıkılmış beldeler ve viraneye dönmüş büyük kentlere bakınız. O günden bugüne rejim duruyor ama Suriye harabeye dönmüş durumda.

"Rejime gününü gösterdik" diyenler, hiçbir şeye gününü göstermiyor. Boş laf söylüyor. Gününü gören birileri varsa o da Suriye Devleti ile halkıdır.

Bu madalyonun bir yüzü.

Ötekine bakalım.

Şu anda, bu ortamda Suriye'de rejimin değişmesi ve Suriye'nin başına yeni bir lider getirilmesi Türkiye'nin toprak bütünlüğünü sağlar mı? Fırat'ın doğusunu eskisi gibi yapabilir mi? PKK ve PYD'yi etkisiz kılarak, Türkiye'nin sınırlarını güvence altına alabilir mi?

Hayır!

Millî sınırları içinde hükümranlık haklarını bütünüyle kullanacak bir Suriye ortaya çıkmadan, karmaşanın ortasında rejim değişikliği Türkiye'nin hiçbir ihtiyacına cevap veremez. Kaldı ki böyle bir karmaşada değişecek rejim kimin uydusu olacak? Batı'nın; ABD-İngiltere-Fransa'nın mı yoksa Çin, Suriye ve İran'ın mı?

Hangisinin?

"Hiçbirinin" diyorsanız, Suriye'nin düzlüğe çıkması gerekir. O düzlüğe derenin ortasında at değiştirerek kimse varamaz

Sonuç olarak bu saldırıyla ABD, Suriye'de kalıcılığını tescilledi. Uluslararası desteği güçlendirdi. Türkiye'nin geleceği açısından Fırat'ın doğusu tehlikeye girdi. Herkesin gözden kaçırdığı bir gerçeklik ortaya çıktı: Kıbrıs'ın Akdeniz'de önemli bir merkez olduğu netleşti.

Yazarın Diğer Yazıları