Asıl mesele, toplam 200 milyar dolarlık rüşvetin meşruiyeti!
Yüksek Seçim Kurulu, 16 Nisan referandumunda, saat 16.00'da kapanan sandıklarda sayım bittikten sonra ve 17.00'de kapanan sandıklarda sayım sürerken, kanundaki açık hükme rağmen, mühürsüz zarflarda bulunan oyların geçerli olmasına karar verdi!
"Hayır" diyenlerin siyasi temsilcileri, bu açık hukuk ihlaline karşı çıktı. Tartışmalı oyların 2.5 milyon, yani toplam seçmenin yüzde beşi kadar olduğu ve hepsinden de "evet" çıktığı iddia ediliyor.
Referandumda ilân edilen, kesin olmayan resmi sonuç, arada yüzde 2.82'lik bir fark olduğunu gösteriyor. Sayı olarak da 1 milyon 379 bin 934 oy farkı görünüyor. Yani mühürsüz zarflarla dışarıdan getirilip sandıklara atılan oylar, aradaki farkın iki katı!
Aradaki farkı ikiye bölün, oy çıkar.
689 bin 967 oy yer değiştirse, sonuç değişiyor zaten!
***
İçişleri Bakanlığı yapmış, dürüstlüğüyle ve cesaretiyle tanınan Yurt Partisi Genel Başkanı Sadettin Tantan, açıklanan referandum sonuçlarının gerçeği yansıtmadığını belirterek, "YSK, hem kendi yasasını, hem Seçim Kanunu'nu, hem de Anayasa'yı ihlal etmiştir. Adeta kendisini sorgulanabilir bir konuma getirmiştir. YSK'yı bu şekilde karar vermeye mecbur kılan tutsaklık nedir?" dedi ve yüzde 54-57'ye varan "Hayır" oyunun "gasp edildiğini" iddia etti.
Kısacası, referandumun meşruiyeti tartışmalıdır.
Öyle "Atı alan Üsküdar'ı geçti" veya "Geçti Bor'un pazarı, sür eşeği Niğde'ye" gibi deyimler kullanılarak; "bu iş bitti" denilerek meşruiyet sağlanmaz.
"Minareyi çalan kılıfını hazırlar" diye bir deyimimiz de vardır!
***
YSK Başkanı Sadi Güven, geçersiz olduğu ileri sürülen oy pusulası ve zarfların, YSK tarafından üretilen, sahte olmayan pusula ve zarflar olduğunu söylüyor!
Zaten 2011 seçimlerinde de 17 milyon fazla oy pusulası ve zarf basılmıştı!
Referandumda kaç milyon fazla zarf ve pusula basıldığı bunların ne kadarının mühürlü ne kadarının mühürsüz olduğunu da herhalde en iyi Sadi Güven bilir! Sorumluluğu il ve ilçe seçim kurulu başkanlarına atmakla olmuyor.
AGİT de bu iddialara dayanarak, referandumun uluslararası standartların gerisinde kaldığını açıkladı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın, "AGİT diye bir örgüt var Avrupa'da. Kendilerine göre bir rapor hazırlıyorlar. Seçimler şöyle olmuş, böyle olmuş. Önce haddinizi bilin. Sizin hazırlayacağınız o siyasi içerikli raporları biz ne görürüz, ne duyarız, ne biliriz. Biz yolumuza devam ederiz. Onu siz külahımıza anlatın" sözleri, içeride etkili olabilir ama dışarıda ciddiye alınmaz! Nitekim ABD, referandum sonuçlarını tanıyıp tanımayacağını, AGİT'in nihai raporuna bağladı! Yani ellerine bir koz daha verilmiş oldu!
***
Bunlar meselenin görünen yüzü! Bir de arka plandaki asıl gerçekler var!
15 yılda 800 milyar dolarlık toplam ihale bedelinden havuza aktarılan ve Katar, Singapur ve Malezya bankalarına yatırıldığı ortaya çıkan, 200 milyar dolara yakın rüşvetin resmi belgeleri de ABD'nin elindedir artık! Şantaj amacıyla, yarı resmi olarak açıkladılar!
Şimdi asıl mesele, o paraların Türkiye'ye "devlet baskısıyla" fakat "yabancı sermaye gibi" sokulmakta olması ve milletin tapularının, rüşvetten sağlanmış servetle bir-iki ailenin eline geçmesidir!
Bu düzen, bugüne kadar fazla oy pusulası ve zarf basılarak sürdürüldü ama artık ayyuka çıktı, ABD'nin elinde Türkiye'ye karşı şantaj vasıtası oldu!
Referandum hilesi, bu pisliği de yıkayabilir mi, bu pisliğe de meşruiyet kazandırabilir mi?