Ancak demokrasilerde milli irade olur...
Cumhurbaşkanı, Hükümet ve AKP attıkları her adım için Milli İrade diyorlar. Zımni olarak “Bu adımlar yanlış da olsa, doğru da olsa Milli İrade’nin adımlarıdır... İtiraz edilmez” demeye getiriyorlar. AKP’nin kurduğu ve Memur-Sen’in başı çektiği Milli İrade Platformu da bu yaklaşımı destekliyor.
Her şeyden önce, halk devlet yönetimini, bir siyasi partiye veya koalisyon halinde siyasi parti gruplarına geçici bir süre için emanet ediyor. Devlet memurları bütçeden maaş alıyor ve vergileri tüm halk ödüyor. Devlet, topluma hizmet etmek için organize edilmiştir. Memur da iktidardaki siyasi partinin işlerini değil, devlet işlerini yürütür.
Buna rağmen, Memur-Sen’in platform kurması ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde ilan vererek Erdoğan’ı desteklemesi, görevin kötüye kullanılmasıdır.
Üstelik, Memur-Sen’in imzaladığı toplu sözleşme nedeniyle 3 milyon memur, geçen sene ikinci yarıda zamsız maaş aldı. 2015 yılında yüzde 9 enflasyon ve yüzde 4 büyüme beklenirken, memura yüzde 3 artı yüzde 3 zam, yani 2015 yılı için ortalama yüzde 4.95 zam yapıldı.
Memurun iradesini yansıtamayan bir kurum, Milli İradeyi nasıl temsil eder?
Demokrasilerde seçmen, siyasetçiyi kontrol eder... Oysa ki Türkiye’de tam tersi, siyasetçi seçmeni kontrol ediyor. Seçim sistemi yüzde 10 barajı taşıyor. Seçmenler tam olarak temsil edilmiyor. Milli İrade Meclis’e yansımıyor.
Siyasi partiler ön seçim yapmadıkları veya göstermelik ön seçim yaptıkları için, seçmen kimi seçtiğini bilmiyor. Adayları Genel Merkez tayin ettiği sürece de bilmeyecektir. Bu şartlarda seçmenin siyasetçiyi kontrol etmesi mümkün değildir.
Kaldı ki seçmen tercihleri de baskı altında tutuluyor. Söz gelimi dinî motifler kullanılıyor. İç ve dış tehditler yaratılıp, seçmen alternatifsiz bırakılıyor. Kamu imkanları seçmeni yönlendirmek için kullanılıyor.
Milli İrade konusunda, değerli Toplumbilimci Emre Kongar şöyle diyor:
1- Sadece iktidarın aldığı oyların “Milli İrade” olarak nitelenmesi yanlıştır. Her rejimde iktidar olur, ama sadece demokratik rejimlerde muhalefet vardır ve hiç kuşkusuz bu muhalefet de “Milli İradenin” bir parçasıdır. Muhalefetin haklarını veya görüşlerini kapsamayan, yok sayan bir “Milli İrade” kavramından söz edilemez!
2- Yapılan seçimlerin veya referandumların niteliğiyle ilgilidir: “Milli İrade” ancak, belli zaman aralıklarıyla tekrarlanan, her görüşün açıklanmasına ve temsiline eşit imkan tanıyan, şeffaf ve adil seçimler sonunda bir anlam taşır. Bu koşullara uymadan, ortaya bir sandık konularak yapılan seçim veya referandum sonuçları asla “Milli İrade” olarak nitelenemez. Örneğin, yasa çıkarılarak karşı propagandanın yasaklandığı 12 Eylül 1982 Anayasası Referandumu bu nedenle meşru değildir. Oysa ki 12 Eylül Anayasası yüzde 92 oyla kabul edilmişti.
3- “Milli İradenin” sınırları vardır. Kurallarına uygun olarak yapılan seçimler veya referandumlar bile, demokrasiyi ve insan haklarını ihlal eden kararlar alınmasını meşru kılamaz. Nitekim, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra demokrasinin olmazsa olmaz kurumları arasına giren Anayasa Mahkemeleri, iktidarları bu sınırlar içinde tutmak için kurulmuştur.