Allah adına konuşunca!

Bu insanlar neden ilim sınırları içinde
kalmazlar?
Neden Kur’ân’ın ve Sünnet’in dışında yoruma giderler?
Hayrettin Karaman diye biri... Ve Mehmet Görmez diye biri... İkisi de Prof. Birincisi “fıkıh âlimi”, diğeri “hadis âlimi”... İkincisinin çok çok önemli bir hususiyeti Diyanet İşleri Başkanı olması...
Her ikisinin ağzından çıkan da “İslâm” adına... Öyleyse sözlerinin mutlaka delili vardır ve mutlaka referansları Kur’ân ve Sünnet’tir. Ama öyle değil...
Hayrettin Karaman, Recep T. Erdoğan’ın fetvacısı...
Mehmet Görmez de kendisini bir türlü siyasetin dışında tutamıyor. Bir bakıyorsunuz çok yerinde yorumluyor, bir bakıyorsunuz siyasete girmiş.
Hayrettin Karaman ilmini siyasetin emrine öyle bir vermiş ki, TÜBİTAK’ın Başbakan’ın oğluyla yaptığı telefon konuşmasının tapeleri için, örneği dünyada olmayan “heceli montajdır.” raporunu muteber sayıyor.
Bu rapora peşin hükümsüz itiraz ediliyorsa, bir ilim adamı “Başka güvenilir kurumlardan da rapor alınmalıdır.” demesi gerekmez mi?
Herkes biliyor ki, TÜBİTAK’ta kadrolar değiştirildikten, hükûmetin gölgesi, ilim çerçevesinde kalması gereken bu kurumun üzerine iyice abandıktan sonra “heceleme raporu” verilmiştir.
Hayrettin Karaman için “ulü’l-emr” deyince akan sular durur; yöneticiye kesin itaat esastır. Kıyısından ucundan o yönetici “Allah” dese yeter onun için! (Ulü’l-emr meselesini daha önce ele almıştım. “Türk Adını Silme Planı”nda da var.)
Hayrettin Karaman, ilmini ayak altına seren şu yorumu yapabilmektedir:
“Sayın Başbakan ve iktidara mensup diğer bazı şahıslar hakkında ithamlar var, bu ithamlar, çoğu meşru olmayan dinlemelere ve kayıtlara dayanıyor. İlgili savcılar ve mahkemeler bu ithamların doğru olup olmadığını araştırıyorlar, kimi hakkında takipsizlik kararı verilmiş, kimi hakkında ise soruşturma devam ediyor. Halbuki bugüne kadar onlar hakkında yapılan yayınlar ’suç ispat edilmiş’gibi oldu; iddia sahipleri aynı zamanda savcı ve hakim gibi davrandılar, iddia ettiler, ispat ettiler, mahkum ettiler ve teşhir ettiler. İşte ben bunun meşru olmadığını söylüyorum. / Mahkeme iddia dosyasındaki delili uzman bir kuruma gönderiyor, o kurum da bu delilin uydurma olduğunu rapor ediyor. Bizim itibar edeceğimiz açık ve muteber delil budur, bu rapordur. Bu rapora göre ’ithamlar iftiradır’demek niçin yanlış olsun!”
Allah böyle fıkıh âlimlerinden Müslümanları korusun!
Sözünün arkası şöyle geliyor:
“Bir Müslüman yolsuzluğu, hırsızlığı, haksız iktisabı asla caiz göremez, tasvip edemez, üstünü örtemez, soruşturma ve hükmü engelleyemez. Bunları yapanlar varsa elbette dünyada ve ahrette karşılığını görürler. / Ama bir Müslüman ithamı ispat yerine koyarak masumların şeref, haysiyet ve namuslarına da saldıramaz, saldırırsa Allah belasını verir.” (H. Karaman, “İtham ispat değildir”, Yeni Şafak, 12 Haziran 2014).
Hayrettin Karaman! “Bir Müslüman yolsuzluğu, hırsızlığı, haksız iktisabı asla caiz göremez.” diyorsun ama söz konusu “adamın” olunca, açık kapı bırakıyorsun!
Mehmet Görmez’in bir ileri iki geri adımlarını da ele alacağım.

Yazarın Diğer Yazıları