Alın ‘çözüm’ü!..
Düğmeyi yanlış iliklediniz. Yanlışlık birbirini takip edecektir. Açın millî duruş sergileyen yazarları... Her birini okuyun ve düşünün. Her yazdıkları doğru... Haklılığımızı yüzlerine vurmak için bunu sık tekrarlıyorum.
Ne zaman PKK’ya yanaşsanız, “Bakmayın siz; iyi çocuklardır... Aralarına provokatörler sızmıştır...” deseniz, ardından büyük olaylar gelmiştir.
Hiç mantığınız yok mu sizin? Hapse attığınız adamla oturup pazarlık yapıyorsunuz. Çıkarın adamı İmralı’dan, Kandil’e yollayın. O zaman oturup konuşabilecek misiniz!
Kandil’dekilerine HDP’li ulakları gönderiyorsunuz, Allah bilir, hükûmet temsilcilerini de göndermişsinizdir... Ne netice aldınız?
Adamı dört duvar arasına sokmuşsun; sonra gel şunu imzala, gel şöyle konuş...
Hapisteki adamla konuşulmaz; eli kolu bağlı adam asıl fikrini söyleyemez ve eli kolu bağlı adam kimseye hükmünü geçiremez.
Yüksekova’da üç askerimiz şehit...
Sivil giyinmiş askeri takip ediyor ve kalabalığın içinde kurşunu sıkıyor... Gazeteler yerde yatan o çocukların fotoğraflarını yayınlamışlar. İçim dağlandı. Yayınlanmamalıydı. Herkes hassasiyet göstermelidir.
Şehadetin ardından Ahmet Davutoğlu bir açıklama yayınlıyor: “Katiller bunun hesabını verecek?”
“Katiller!” derken beyefendi!?.. Tetiği çeken el mi, tetiği çektiren el mi? Hangisini kastediyorsunuz? Tetiği çeken elin hesap vermesi neyi değiştirecek? Sen o tetiği çektiren elle al gülüm ver gülüm içindesin.
“Katiller nerede?” sorusu, burada, cevabını buluyor mu, bulmuyor mu?
Katili Kandil’de, İmralı’da değil; Ankara’da aramalıyız!
HDP’yi kastetmiyorum. HDP’liler, Kandil’in, İmralı’nın dümen suyundadırlar. Onlar ne derse onu yapacaklardır.
HDP, 6-8 Ekim olaylarından, bine yakın binanın, sayısını bilmediğimiz vasıtanın yakılmasından, 41 insanın ölmesinden doğrudan mesul olduğu hâlde, daha kapatılması için bile harekete geçildiğine dair bir emare görülmediği gibi, adamlar, “Çözüm” diyorlar, “Sayın Öcalan’a sekretarya” diyorlar, hükûmet yetkilileriyle görüşüp çay-kahve içiyorlar.
Kim ki PKK ve uzantılarıyla görüşür, kim ki onlara umut verir, kim ki onlarla pazarlığa oturur, asıl tetiği çektiren el odur! Bu kadar net!
A. Davutoğlu açıklamasında: “Bütün halkımızı bu saldırı karşısında tek vücut halinde olmaya, tam bir birlik ve beraberlik içinde bu saldırıya karşı milli şuurumuzu, bilincimizi harekete geçirmeye davet ediyorum...” diyor. (Böyle cümle kurulmaz; bozuk!)
Ey Ahmet Davutoğlu! Senin millî şuurunla benim millî şuurum aynı değil. Senin “millî şuur”un sahte; benimki hakikî... Tek örnek: Bölücülere karşı senin (tabiî asıl “Usta”nı kastediyorum.) takip ettiğin yolla benim takip ettiğim yolu karşılaştırırsan millî duruşun sahte mi değil mi, ortaya çıkar.
ABD’nin müttefiki PKK’dır; sen yoksun. Başından beri böyle... Tavrını ona göre koyabilecek misin? 45 bin nüfuslu bir nahiyede, Ayn el-Arap’ta ABD’nin ısrarının ardında yatan planı elbette çok iyi biliyorsun... Ustan da biliyor ve hâlâ “çözüm” diyorsunuz.