Alçalmanın derecesi!
Hüseyin Nihal Atsız, hatıralarında ( “Türklüğe Karşı Haçlı Seferleri” ), kavgalı olduğu eski arkadaşı Sabahattin Ali’yi anlatırken: “Bütün iradesiz insanlar gibi yükselmek için alçalmağa her an hazırdı.” der.
Zamanımızı düşünüyorum da, bu Ak Parti iktidarı nasıl ayakta duruyor? Yükselmek için alçalan insanların sırtına basarak... Tepedekiler; iradesizleri, bey’atçıları, kerametinden sual olunmaz diyenleri çok iyi kullandılar.
Son gelişmeler medenî bir ülkede olsa, iktidar yerinde kalır mı?
Halk seçimleri beklemez, “demokratik” tavrını koyarak iktidarı indirir, hemen seçime gidilir. Bir üçüncü dünya ülkesinde, haksızlığa, vurdumduymazlığa karşı “kıyam” değil “inkıyâd” esastır. Boyun eğeceksin... Boyun eğdirenlere “ağam, paşam” diyeceksin!
İradesizlerin şahsiyetini eze eze ve üstelik “İslâm”ı kullanarak tepeye çıkanlar, insanları nasıl kuzulaştıracaklarını, nasıl güdeceklerini çok iyi biliyorlar.
Aklım almıyor...
Ak Parti’nin milletvekilleri, il başkanları, ilçe başkanları, bilumum yöneticileri ve hatta bilumum oy verenleri nasıl insanlar öyle!...
En tepeye çıkardığınız adam, 17 Aralık 2013 büyük yolsuzluk operasyonunda ortaya saçılan telefon konuşmalarındaki akıl almaz para trafiklerinin hesabını verdi mi? “Havuz” un hesabını verdi mi? Hadi mahkemeye çıkmadı, ya size ne anlattı?
Emine Şenlikoğlu’nun dediği gibi, fakirlere yardım için “zekât” mı topladı?
Hadi öyle olsun, zekât transferi iki kişi arasında: Veren el, alan el... Üçüncü kişi yoktur.
Abdüllah Gül’e şaşıyorum: İnsan nefsidir; belki tekrar cumhurbaşkanlığına aday gösterilirim veya partinin başına geçerim umudu taşıdığı için o zata “Para işleri nedir? Benim midem kaldırmıyor... Anlatmanız lâzım” demedi. Makam gittikten sonra ise, bayramda evinde ağırladı. Baş başa o kadar konuştular, yine mi bir şey sormadı mı?
Yolsuzlukları, hırsızlıkları, nüfuz ticaretini asla kabullenemediğim, insanların itiraz etmemesini bir türlü hazmedemediğim için bu konuya sık giriyorum.
“Müslümanım” diyen insan, en azından çevresindekileri ikna edebilmelidir. Diyeceksiniz ki, kimse sormuyor ki ikna etsin! Haklısınız... Onun işaretiyle makam sahibi olanlar zillete de razıdırlar. Abdullah Öcalan’dan medet ummak da bir zillettir. Ayağına, bir görüşe göre MİT Müsteşarı gönderilmiş ve ondan âcil olarak PKK’lıların ikna edilmesi istenmiştir. AKP ve HDP/PKK oyunlarını çok iyi oynuyorlar. Birbirlerine tembih etmişler, Öcalan güya el yazısıyla mektup gönderesiymiş. Madem elinde, çıkar göster mektubu Selahattin Demirtaş! O kısa zamanda helikopterle taşınsalar bile mektup gelmesi güç... Denildiğine göre telefon trafiği işletilmiş, ki bu ağır bir suçtur... Her hareketleri aslında ağır suçtur.
Öcalan’dan medet uman, bu zillete düşen bir hükûmet ülkeyi yönetiyor. Yazıklar olsun.
İşte “çözüm”ünüz!
Kan her yerde! Ülke gitti gidiyor!
Birlik isteyen, bütünlük isteyen, ülke insanı birbiri sevsin, bir bayrağımız, bir ülkemiz olsun isteyen kalemler her fırsatta yazdılar: Zinhar PKK ile yatağa girmeyin! Mağdur siz olursunuz!
Dedikleri çıktı!