AKP’nin gel gitleri!
Bir okurum, “Sayın Bulut, yazılarınızı sürekli takip ediyor ve yorumlarınızdan yararlanıyorum. 20 Şubat 2014 tarihli makalenizde anlattığınız yöntemler, AKP’de siyaset yapanlara Siyaset Akademisi’nde öğretiliyor” diyor ve o akademideki ders notlarından bir örnek veriyor.
AKP’nin AR-GE’sinin, “Siyaset Akademisi 10. Dönem (Lider Ülke Türkiye) Ders Notları” başlığı altında bir elektronik kitabı var. Ön sözde, yazarların görüşlerinin AKP’yi bağlamayacağı belirtiliyor...
Kitabın ilk makalesi, Prof. Dr. Tanel Demirel’e ait.
Demirel, “Demokrasi ve Demokratikleşme Üzerine” başlıklı makalesinde demokrasi ile ilgili çeşitli yaklaşımları incelerken aynen şöyle diyor:
“Demokratik siyaset, şiddet ve zor kullanımını en aza indirmeye gayret gösterir. Fakat hangi eylemlerin şiddet olarak sınıflandırılacağı tartışmalı olduğu gibi, şiddet kullanımının hangi hallerde meşru olacağı da tartışmalıdır. Ayrıca, siyaset sadece demokratik yollarla yapılmaz, ya da siyaset denilince akla sadece barışçı yollar gelmez. Kendi politikalarınızı yürütmenize engel olabilecek muhalefeti fiziken ortadan kaldırmak, hapsetmek, tehdit etmek, korkutmak, sindirmek de, siyasi faaliyetin kapsamı içinde görülebilir. Carl Von Clausewitz, siyaset, savaşın başka araçlarla devam ettirilmesidir derken, bu yaklaşıma işaret etmektedir (Clausewitz, 1997: 357).”
Tabii, bu alıntıyı okurken, “Türkiye’nin son yedi yıllık siyasetinin birkaç cümle ile ifadesi sanki... Milli direnç gösterebilecek bütün güçlerin önemli temsilcilerinin hukuk terörü ile Silivri’ye kapatılması, siyasi bir faaliyet değil midir?” diye düşündüm.
***
Makalede başka ilginç alıntılar da var. Birisi şöyle:
“Demokratik rejimler, kimlerin hangi durumlarda şiddet kullanmaya yetkili ‘sayılacağının’ belirlenmesinde olabilecek en geniş uzlaşmaya dayalı bir düzen olduklarını iddia ederler. Ancak bu, adı üzerinde, bir iddiadır. Siyasal rejim ne olursa olsun, toplum kavramına mündemiç olan çıkar farklılıkları nedeniyle, sosyal düzenden söz ettiğimiz sürece, ne şekilde tanımlanırsa tanımlansın, zor kullanma olgusu ortadan kalkmaz (Bauman, 2001: 209).”
Tıpkı AKP iktidarının Gezi Parkı sürecinde zor kullanması, şiddet kullanması, adam öldüren devlet görevlilerini kahraman diye sunması gibi değil mi?
Makalede, yazarın niyetini bilemesem de, bana göre bugünkü AKP’nin fotoğrafını çeken ifadeler var:
“Demokrasiler, demokrasi olma niteliklerini kaybetmedikleri müddetçe, herhangi bir siyasi gücü çok büyük oy çoğunluğuna sahip olsa da, tam manasıyla tatmin edebilmekten uzak kalmaya mahkumdurlar. İktidara geldiğinizde, iyi toplum anlayışınızı pratiğe geçirmenizin önünde belli engeller vardır. İyi toplum anlayışınızdan ödün vermek, sahip olduğunuz iktidarın sınırlarını kabul etmek durumundasınızdır. Bu ise, hep bir ‘eksiğe, “ideal olandan daha azına’razı olmak demektir.”
Yani, milli görüş gömleğinizi çıkarsanız, papaz elbisesi giyseniz bile “Türk kavramını ortadan kaldırıp, Türkiye’yi emperyal bir devlet haline getirerek Müslüman Kardeşler Birliği’ni kurmak” hedefinize ulaşamayabilirsiniz!
***
AKP’nin gel-gitlerini ise şu cümleler çok net bir şekilde gösteriyor:
“Demokrasiyi benimsememekle birlikte kendi çıkarları için savunan aktörler, süreç içinde, demokrasinin değerini daha iyi anlayıp, demokratik değerler geliştirebilirler. Ya da tam tersine,
demokrat aktörler, anti-demokratik bir çizgiye doğru savrulabilirler.”
Demirel, makalesinde “Şark kurnazlığı veya köylü kurnazlığı kültürüne sahip toplumlarda, iktidarı ele geçirenler, onu sınırsız bir biçimde kullanma eğilimi göstermekte, iktidarı kaybetmemek için yasallığı tartışılan yollara gidebilmekten en ufak bir ahlâki rahatsızlık duymamaktadırlar” diyor. Başka söze gerek var mı?