AKP'nin ahdine inanılabilir mi?
AKP iktidara geldiği 2002 yılında milletin karşısına "Yeni Türkiye", "İleri Demokrasi" ve "Yeni Anayasa" kavramlarıyla çıkmıştır. İş başına geldiği 2002 yılını milat olarak aldığı için kendisinden önceki Cumhuriyet dönemini reddi miras etmiştir.
AKP'li bir yazar; "Cumhuriyet geçiş süreci, yeni bir tarih başlıyor... 20. yüzyıl bizim için dondurulmuş bir tarihti ve buzlar çözüldü". Diye yazmış.
AKP'li bir siyasetçi; Cumhuriyet "90 yıllık reklam arasıydı bitti" diye ahkâm irad eylemiş.
AKP'nin TBMM Başkanı, Abdülhamit dönemi ile AKP dönemi arasında kalan dönemde bir duraklama dönemi olduğunu, Erdoğan ile birlikte bu dönemden çıkıldığını savunmuştur.
Bu sözler rastlantısal olarak söylenmiş değildir. Aksine bu bir zihniyetin paradigmasıdır.
AKP'nin 3 Y iddiası!
Bilindiği AKP, "3 Y" iddiasından yola çıkarak kurulmuştur. Yoksulluk, yolsuzluk, yasaklar ile mücadele edeceğini belirten AKP'nin 17 Aralık yolsuzluk operasyonunun ardından yolsuzlukla mücadele iddiası tamamen çökmüştür.
Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk iddiaları AKP döneminde zuhur etmiş, iddialar uluslararası boyutlara ulaşmıştır. Bu konuda 17/25 Aralık iddiaları bir yana Reza Zerrap ve Deniz Feneri davası bile her şeyi açıklar niteliktedir.
Medyaya, basına ve ifade özgürlüğüne uygulanan engeller ve yasaklamalar demokrasiyi rahatsız edici boyutlara ulaşmıştır. Yasaklar konusunda OHAL ve KHK'larla "Alo Fatih" diye anılan süreç her şeyi özetlemektedir.
AKP'nin 3 Y'sinden sonuncusu olan yoksulluk ilkesinin durumu da devletten ve belediyelerden yardım alan milyonların durumuna bakılarak anlaşılabilir.
Yaşananlar AKP'nin 3 Y iddiasının tamamen iflas ettiğinin kanıtıdır.
2002 yılında iş başına gelen AKP, Türkiye'nin en önemli sorunu olarak kimi zaman bürokratik kimi zaman da yargı/askeri diye nitelediği "vesayet" sorununu gündeme getirmiştir.
AKP'nin vesayetini kurmak!
Sözüm ona yargı vesayetini ortadan kaldırmak için 2010 yılındaki anayasa değişikliği referandumu yapılmıştır. FETÖ'yle birlikte mezardakiler de kaldırmış, şimdi bir kısmı hapiste olan "yetmez ama evetçi" liberallerin desteğiyle referandumdan "evet" çıkması sağlanmıştır. Böylece yargıda "Kemalist vesayet kaldırılmış yerine FETÖ'nün vesayeti" konmuştur.
FETÖ'nün yargıdaki hâkimiyeti sonuçta ABD'nin yönlendirmesiyle Ergenekon/Balyoz/Casusluk davalarının açılmasını sağlamıştır. Böylece CIA'nın yardımıyla FETÖ, TSK'ya komplo kurmuş, TSK'nın terör ve Suriye'deki gelişmelere müdahale gücünü sıfırlamaya çalışılmıştır.
AKP iktidarı sözü edilen vesayetleri kaldırıp yerine milletin vesayetini değil AKP'nin vesayetini millet adına getirip koymuşlardır.
İşin ilginç yanı bütün bunlar AKP'nin iktidarda olduğu bir ülkede yaşanmış ve iktidar yetkilileri bu olan bitenden hiçbir sorumluluk kabul etmemişlerdir.
Demokraside üst lig iddiası!
Başka söze ne hacet Genelkurmay Başkanı'nın aday olmaması için Abdullah Gül'e gitmesi, yargı üyelerinin Cumhurbaşkanı eşliğinde çay toplama görüntüleri vermeleri her şeyi özetliyor. Bugün Türkiye'de başta medya olmak üzere rektörler, müftüler, valiler, belediye başkanları, bürokratlar vb. kamu görevlileri üzerinde acımasız bir parti vesayeti vardır.
AKP'nin dile getirdiği "güçlü meclis, güçlü hükümet, güçlü Türkiye" söylemleri içi boş kavramlardır. Mevcut uygulama getirilen sistemin güdümlü meclis, etkisiz hükümet, bütün gücü elinde tutan tek başkan sistemi olduğunu göstermektedir.
AKP iktidarı on altı yıldır yapmadıklarının, yanlış yaptıklarının, devleti yönetemediğinden devlette paralel yapılar kurulduğunun hesabını vermedi. Dahası iş başındaki iktidar 15 Temmuz hain girişimini zamanında haber alarak daha başlamadan yok edemediğinden dolayı da bir numaralı sorumludur.
On altı yıllık iktidarında ileri diyerek gerilettiği demokrasi, insan hakları, basın ve ifade özgürlüğü orta yerde dururken seçim bildirgesinde 24 Haziran seçimlerinden sonra da demokrasiyi geliştirmeye bir üst lige çıkarmayı öngörüyor. Tuhaf değil mi?