AKP'deki iki kırılma noktası!

Ulusal Kanal'da, Sabahattin Önkibar'ın Alternatif programında AKP'deki iki kırılma noktasından bahsettim. Sanıyorum kırılma noktası tabiri, ışığın kırılarak yön değiştirmesinden ilham alınarak üretilmiştir. Son zamanlarda futbolda çok kullanılıyor. Meselâ, atakta olan takım, topun direkten dönmesinden sonra oyundan düşer ve mağlup olursa, o ana maçın kırılma noktası deniliyor.

AKP'de böyle kırılmalar yaşanıyor. Bu kırılmalar ne sonuç verir, futboldaki gibi AKP'nin de mağlup olmasına yol açar mı açmaz mı kesin bir kanaat oluşturmak zor ama biz tespitimizi yapalım.

***

Kırılmalardan birincisi, "fabrika ayarlarına dönmek" konusunda ortaya çıktı.

Ahmet Davutoğlu ve diğer parti yetkilileri, seçimden önce "Fabrika ayarlarına dönecek ve seçimleri kazanacağız" diyorlardı. Seçimden sonra da Davutoğlu, AKP'ye oy versin ya da vermesin bütün vatandaşları bir tutan olumlu değerlendirmeler yapıyor.

Buna karşılık, AKP medyasında, "Biz bu iktidarı, fabrika ayarlarına dönerek değil Tayyip Erdoğan'ın mücadelesi ile kazandık" havasıyla, muhalefetin tamamen yok edilmesini, devlet kadrolarından, iş dünyasından, medyadan temizlenmesini isteyenler var.

Üstelik bu yöndeki bazı söylemler IŞİD zihniyetiyle de paralellik arz ediyor. Vatandaşlar arasında, başörtüsü kullananlar ve kullanmayanlar ayırımı yapmak başka nedir? Örnekler çoğaltılabilir. AKP'nin hâlâ değişmeyen mezhepçiliğe ve İhvanı Müslimin enternasyonaline dayanan Suriye politikası da bu zihniyetin eseridir.

AKP'ye oy veren vatandaşlar uzaydan gelmediler. Onlar da bu kırılmayı görüyor ve endişeleniyor.

***

2002'nin Aralık ayında Los Angeles Times'ta yazan Amir Tahiri, şöyle diyordu:

"Cami, türbe, vakıf gibi kutsal yer ve iş yerlerinin kontrolünü devletten söküp alması halinde, AKP, fiilen ülkedeki hemen her köy ve kasabada güçlü ve kalıcı bir mevcudiyet temin etmiş olacaktır. Parti, binlerce militanını nüfuzlu ve gelir getiren mevkilere atayabilir, tüm camileri kontrol edebilir.

Bu durumda parti, atadığı insanlar vasıtasıyla camileri ve dini sistemi kullanarak, yıllarca iktidarda kalmasını sağlayacak şekilde, yeterli sayıda seçmeni kontrolü altına alabilir."

Aslında 1 Kasım seçim sonuçları da böyle bir yapılanmanın eseri değil midir? Bu durum, din devletine doğru bir gidiş hatta IŞİD'leşmek değil midir?

***

AKP, iktidara yürürken ve iktidardaki on yılında Gülen cemaatiyle tam bir iş birliği içindeydi. Öyle ki AKP, yargıyı ve emniyet kadrolarını neredeyse tamamen cemaate terk etmiş, Ergenekon, Balyoz, Casusluk gibi uydurma delille kumpas kurmaya dayanan operasyonları da bu kadrolar üzerinden yapmıştı. Cemaat, devleti tamamen ele geçirmek için son hamlelerini yapıyordu ki Tayyip Erdoğan kendisinin de tasfiye edileceğini anlayıp, karşı saldırıya geçti. Cemaat yargıdan, polis teşkilatından adeta kazınmaya başlandı. Bu yöndeki operasyonlar sürerken cemaatin iş dünyasında ve medyada AKP'nin desteğiyle büyüttüğü bütün kurumların üzerine gidilmeye başlandı, ulusal yayın yapan bütün televizyonları karartıldı.

Buna karşılık bugüne kadar siyasi ve sosyal hayatlarını cemaatle birlikte sürdüren AKP kadrolarında sızlanmalar başladı. Fakat Bülent Arınç ve Veysel Eroğlu gibi isimlerin itirazları AKP medyasında sert eleştirilerle karşılanıyor. Bu da AKP'deki ikinci kırılmadır.

***

Cemaatle ilgili kırılma AKP'ye zarar vermez. Davutoğlu'nun 78 milyonu kucaklamak politikası da doğrudur. Buna karşılık Tayyip Erdoğan'ın bütün toplumsal muhalefeti ve medyayı sindirme politikası fiilen devam ediyor. Davutoğlu, söylemini icra edemiyor. İşte bu kırılma, AKP'nin sonu olabilir.

Yazarın Diğer Yazıları