Akıl başa on altı yılda gelirse!
Bundan tam altı yıl önce TBMM'den şunlar söylenmiştir: "İktidar, kamu kaynaklarını kullanırken 'devlet malı deniz' ifadesini haklı çıkaracak şekilde davranmaktadır. Havai fişekli gösterileri, debdebe ve şatafat içerikli abartılı açılışlar, lüks tanıtımlar, beş yıldızlı otellerde verilen davetler, toplantılar ve yemeklerle milletin dişinden, tırnağından ödediği vergiler har vurulup harman savrulmaktadır."
Bakanlıklar, Lale Devrini aratmayan büyük bir şatafat içinde görevlerini sürdürmektedir. Kiralanan lüks arabalar, tuğla kalınlığında davetiyeler, süper lüks binalar, milyonları aşan onarımlarla milletin paraları harcanmada sınır tanımıyor. Bütün bunları öğrenmek için Bakanlıklara verilen soru önergelerine tatmin edici cevaplar alınamıyor.
Zamanın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Dışişleri Konutu'ndan çıkmaması nedeniyle Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu için kiralanan resmi konuta (2008 yılından 2012 yılına kadar) 4 yılda 1 milyon 820 bin 794 lira ödeme yapılmıştır. O zamanlar bu konutun aylık kirası 56.820 lira civarındaydı.
Kamu kurumları için kiralanan binalar ve araçlara ödenen paralar ise finansal facia sayılacak boyutlara ulaşmıştı. Yapılan hiçbir eleştiriye iktidar yetkilileri kulak asmıyor inadına israfa, savurganlığa ve şatafata devam ediyorlardı.
2015 yılında Bülent Arınç, muhataplarına "İsrafın önünü alsak sizden vergi almamıza gerek kalmaz. 13 yıllık iktidarımızın her tarafı altın yazılarla, başarıyla doludur. Ama israf konusunda karnemiz kırıktır." demişti.
İktidar on altı yıldır içeriden ve dışarıdan israfla ilgili olarak yapılan hiç bir ikaza ve eleştiriye kulak asmamıştır. Aksine milyarlık saraylar, milyonluk Mercedesler, yüzer milyonluk uçak filolarıyla bu eleştirilere cevap vermiştir.
Diğer yandan iktidarın uyguladığı ekonomik model ise üretimi değil tüketimi, ihracatı değil ithalatı, imalatı değil taklidi esas almıştır. Türkiye resmen ticaret ve tüketim toplumuna dönüştürülmüştür.
İsraf, verimsizlik, etkisizlik, aç gözlülük, üretimsizlik sonucu dışı bağımlı ve hassas hale gelen Türkiye ekonomisi ABD başkanının dolar üzerinden başlattığı ekonomik saldırıyla ciddi bir sarsıntı geçirmiş ve belirsizlik dönemine girmiştir.
On altı yıl sonra üretim ve verim ekonomisi!
Sonunda Cumhurbaşkanı Erdoğan, iktidara geldiklerinden on altı yıl sonra şu sözleri etmiştir: "Daha çok üreteceğiz, daha çok ihraç edeceğiz... İhraç, ihraç, ihraç... Üretim, üretim, üretim... Daha çok ter dökeceğiz, daha çok emek vereceğiz. Dövizle aldığımız ürünün daha iyisini, daha kalitelisini burada üretip, dışarıya satacağız..."
Ekonominin durumu, dövizin alıp başını gitmesi, gelir-gider dengesindeki bozukluk üzerine Cumhurbaşkanı bu kez kiralama ve israfla ilgili olarak şunları söylemiştir: "Kamuda kullanılan araçları sayı ve nitelik olarak sınırlandırıyoruz. Kiracı olunan yerlerin hemen hemen tamamından çıkarak ciddi bir tasarrufta bulunuyoruz... İsraf ekonomisine değil, üretim ve verim ekonomisine geçiyoruz."
Kamuda kullanılan araçlar, kamu için yüksek fiyatlarla yandaşlara kiralanan yerler hepsini on altı yıl boyunca bu iktidar yapmıştır. Kendi yanlışından dönmesi de iyidir. On altı yıl israf ekonomisi uygulandıktan sonra bile verim ekonomisine geçilmesi ciddi bir gelişmedir. Ancak israfın, verimsizliğin, etkisizliğin ve tembelliğin sıradanlaştığı ve gelenek halini aldığı bir yerde verim ekonomisine geçişin çok da kolay olmayacağının altını çizmek gerekir.
İktidarın doğru yolu bulabilmesi için deneyip yanılması ve onlarca yılın geçmesi gerekiyormuş. Anlaşılan iktidarın aklı başına on altı yılda bir geliyor.
Muhalefet TBMM'de israf, tüketim, verimsizlik, yolsuzluk ve kiralamalara dikkat çektiğinde iktidar milletvekilleri Hz. Ömer yöntemini uyguladığını söylüyordu. Şimdi bir iktidar milletvekili Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eleştirilerinden sonra şunu yazmıştır: "Kamuda tasarruf için radikal adımlar şart... Üç dönem Meclis'te bulundum. Meclis'teki israf had safhadadır."
Adama günaydın derler.