Ah Eylül! Ah Leyla!
Eylül'ümüz gitti, Leyla'mız gitti... Ufuk'tan haber yok...
Hiç etrafınıza baktınız mı? Küçük şehirler bir nebze de, büyük şehirlerde, anneler, babalar, dedeler, neneler, çocuklarının ellerinden tutmuşlar okula götürüyorlar. Okulların dağılma saatlerinde neredeyse öğrenciler kadar veliler var.
İnsanın korkusu insandan! Ya çocuğumuzun başına bir şey gelirse?
Biz küçüklüğümüzde Ayla'yı bilirdik. Kaçırılmıştı. Günlerce, aylarca, yıllarca arandı. Bulunamadı. Ve hâlâ konuşulur. Girin, Ayla'nın hikâyesini okuyun. O tarihlerden bugünlere gelince, artık kaybolan, katledilen, cinsî sapıkların elinde heder olan binlercesinden, on binlercesinden, bahsediyoruz. Hepimizin yüreği yangın yeri.
Zâlim olmasa, mazlum olur mu?
İyilikleri bilmek için, kötülükleri bilmek gerekir. Kötüler hep vardır. Önce tedbir. Tedbir kötülere karşı alınacak; ama kötülerin ıslahı da şart. Islah etme de bir tedbirdir.
Herkesin bir canavar tarafı olmadığını kimse söyleyemez. Savaşlarda en munis insan, vahşetin envaiçeşidini sergiliyor.
Ah Eylül! Ah Leyla!
Kayıp çocukları duyar okurduk. Sayıları hakkında bir fikriniz var mı? Yeni öğrendim. Rakamlar korkunç:
TÜİK adlî istatistiklere göre; 2008 yılında 4 bin 517, 2009 yılında 5 bin 81, 2010 yılında ise 8 bin 81, 2011 yılında 10 bin 67, 2012 yılında 12 bin 474, 2013 yılında 16 bin 218, 2014 yılında 18 bin 696, 2015 yılında 17 bin 706 ve 2016 yılında ise 11 bin 691.
Nerede bu çocuklar? Kaçı hayatta? Nasıl bulunacaklar?
Ailelerin çabası boşuna... Televizyon programları da yetmez. Devlet iz sürmelidir.
Kötülüğün bir başka türü: Doğu Anadolu'da bir şehrimizin hastanesinin başhekimi hanım: "(Bu şehirde üniversitede) Yaşları 18-22 arasında değişen ve maddî durumu iyi olmayan öğrencileri baskı, tehdit ve parayla kandırarak fuhşa zorladıklarını duyunca içim acıdı." diyor.
Kim gidecek bu olayların üzerine?
Şairler içlidir; içli olan dertlidir. Arada neşe saçsalar da yüreklerinde "gam yükü" taşırlar. Şerif Kutludağ'ın "Güneş Ektim Gönlüme" şiir kitabının adı çok çok iyimser: Aydınlık istiyor, ferahlık istiyor ama... Bir sayfasını açtım, "Her İnsanın Derdi Var" başlıklı şiiri çıktı:
"Derdim ile ağlamaya durmuştum / Dertlerimi rüyâ diye yormuştum / Çaresini bilgelere sormuştum / Anladım ki her insanın derdi var // Kimi ceylan, kimi aslan suretli / Kimi mazlum, kimi zâlim niyetli / Gücü yeten, güçsüzlere zulmetli / Beşerin de nâmerdi var merdi var // Mazlumların Hakk'a varır âhları / Boşa gider zannetmeyin vahları / Yıkar gider demir olsa tahtları / Dert ehlinin bedduası virdi var."
Eylül'den Leyla'dan sonra Bayburtlu Zihnî'nin ağıtı zihnimde döndü durdu.
Zihnî, Bayburt'un, 1828'de Rus istilasının ardından harap olmuş hâlini gördükten sonra yazmıştı. Bu koşmayı okuyunca insan için kayıplarda "madde" de ve "mana" da değişmiyor:
"Vardım ki yurdundan ayağ çekilmiş / Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı / Câmlar şikest olmuş meyler dökülmüş / Sâkîler meclisten çekmiş ayağı // Zihnî dehr elinde her zamân ağlar / Vardım ki bağ ağlar bağıbân ağlar / Sümbüller perîşân güller kan ağlar / Şeydâ bülbül terk edeli bu bağı."