Adalet bir kişinin çıkınına sığmaz
Adalet bir sistemdir. Adalet sistemi tüm toplum veya toplumu temsil eden organlar tarafından kurulur.. Hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesi, haklı ve haksızın ayırt edilmesi ile adalet sağlanır. Adalet aynı zamanda hukuk kurallarına uygunluğu içermektedir. Ne var ki tek başına “hukuka ve hukuksal eşitliğe uygunluk” da adalet için yeterli değildir. Hatta yasalar da bazı durumlarda adalet için yeterli olmayabilir.
Türkiye’de vergileri düzenleyen mevzuat bu açıdan adalete uygun değildir. Çünkü vergi gelirlerinin dörtte üçünü zengin-fakir aynı oranda ödemektedir.
Demokrasi öncesi tarihi geçmişte, demokrasinin sınırları padişahların, kralların, imparatorların, halifelerin ve mollaların verdiği adalet ile çizilirdi. Bugün Kuzey Kore gibi otokrasi ile yönetilen, İran gibi teokrasi ile yönetilen ülkelerde de adalet için son söz bir kişinindir.
Söz gelimi Osmanlı İmparatorluğu içinde Kanuni Sultan Süleyman’ın adaletinden söz edilir. İslam tarihinde Hz. Ömer’in adaletinden söz edilir. Hatta Atatürk’ün “Adalet mülkün temelidir” sözünün halife Ömer’e ait olduğunu öne sürenler var. Mustafa Armağan, Arapça olan bu sözün aslında “Devletin veya düzenin esası adalettir” şeklinde tercüme edilmesi gerektiğini söylüyor. Atatürk de bu sözlerden ve hatta daha eski Yunan filozoflarından esinlenerek söylemiş olabilir. Bu sözün kime ait olduğundan çok, adaletin var olup olmadığı sorundur.
Eski Yunanlı düşünür Platon da adaleti benzer bir anlayışla tarif etmiştir. Ona göre adalet en yüce erdemlerden biri, insanın ve devletin temel davranış kuralıdır.
Eğer toplum adalet düzeni içinde kurulmuş ve bu adalet düzeni uygulamada işliyorsa sorun yok demektir.
Doğrudan insan faktörüne hitap ettiği için bütün dinler adalet kuralları koymuştur.
İslam dini, “Adalet bütün güzelliklerin ve faziletlerin kaynağıdır” der ve fakat kaynağı toplum olmadığı için, idarecilerin bu adaleti şeriat hükümlerine göre dağıtmasını ister.
Adalet, demokrasinin olmazsa olmazıdır. Bunun içindir ki demokratik ülkelerde adalet partileri var. Demokratik olmayan ülkelerde ise ya adalet ismi mevcut adaletsizliği kamufle etmek için veya bir özlem olarak kullanılmıştır.
Doğrudan adalet partisi adı altında parti olan ülkeler: Azerbaycan, Hindistan, İran, Kosova, Maldivler, Nijerya, Norveç, Pakistan, Tacikistan, Türkiye, Danimarka, Singapur, Gana, Ukrayna, İngiltere, İsveç’tir.
Libya’daki Kaddafi Cumhuriyeti ne idiyse, şeriatla idare edilen Maldivler’deki Adalet de odur. Dediğim gibi bazı ülkeler adaleti kamuflaj olarak kullanmış veya kullanmaktadır.
Türkiye uzun zamandır demokrasiye geçiş aşamasında olan bir ülkedir. Adalet td bu geçiş içinde sıkıntılı bir dönem geçirmektedir. 1965-1980 arasındaki var olan demokrasi ve adalet düzeni bugün yoktur.
Toplumda adalet beklentisi ve toplumun adalete verdiği önem nedeniyle adalet ismini kullanan, Adalet Partisi ve AKP, bunun yararını görmüştür.
1961-1980 yılları arasında varlığını sürdüren Adalet Partisi, 1965-1971 yılları arasında tek başına, 1970 yıllarda ise koalisyon ortağı olarak hükümette bulunmuş bir partidir. Adalet Partisi’nin adına uygun olmayan hiçbir uygulaması yoktur. Hem parti örgütü, hem de genel başkanları Süleyman Demirel, samimi olarak demokrasi ve adaletin gereğini yerine getirmek için çaba göstermiştir. Demirel, adaleti kendisi için veya kendi partisi için hiçbir zaman kullanmamıştır.
Türkiye’de ilk defa adalet adının da yer aldığı bir siyasi parti, adaleti kendi anlayışında dizayn etmektedir. Ahmet Hakan’ın tabiri ile adalet de Başbakanın çıkınına girmiştir.
Paralel dediği ‘Hizmet Grubu’ile takışınca, daha önce savcısıyım dediği Ergenekon Davası’nı şimdi çıkınına koymuştur. Gerektiğinde çıkarabilir.
Anayasa Mahkemesi’nin işine gelen kararları ve hukuku evrensel değerlerde yorumlaması işine gelmediği için, dolaylı yoldan bu mahkemeyi suçlamıştır.
Cumhuriyet döneminde adaletin aldığı yol ve bu yolda katlanılan maliyetler son üç yılda heba olmuştur.