Abdullah Gül’den utanç verici imza!
Türkiye seçim tartışmaları ile meşgulken, belki Suriye uçağının düşürülmesinden daha da önemli bir olay oldu! Abdullah Gül, Hollanda’da yapılan Nükleer Güvenlik Zirvesi’nde Türkiye adına bir deklarasyon imzaladı. Bu imzayla Türkiye, 12 ülke ile birlikte, topraklarındaki yüksek zenginleştirilmiş uranyumdan arınma taahhüdünde bulundu!
Gazetelerde bu skandal, “Türkiye’den tarihi imza” diye duyuruldu. “Tarihi imza” denilince Türkiye adına sanki çok önemli ve olumlu bir iş yapılmış gibi anlaşılıyor değil mi? Oysa bu imzayla, Türkiye’nin nükleer silah yapma ihtimali bile ortadan kaldırılıyor!
Zirvede, Japonya, İtalya ve Belçika da ellerinde bulunan, nükleer silah yapımında kullanılabilecek yüksek zenginleştirilmiş uranyum stoklarını ABD’ye devretmeyi kabul etti! Japonya’nın elinde 315 kg. plütonyum ve yüksek zenginleştirilmiş uranyum var. İtalya’nın ise 20 kg. zenginleştirilmiş uranyumu bulunuyor!
***
Anadolu Ajansı ise imzanın ne anlama geldiğini değil, Abdullah Gül’ün “Uluslararası yükümlülüklere tamamen uyumlu şekilde nükleer enerjinin barışçıl kullanımı hakkını güçlü şekilde destekliyoruz” dediği açıklamayı yayınladı!
Yaklaşık 15 yıl önce de Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev, nükleer silahların Kazakistan’daki yerinden sökülüp Rusya’ya taşınmasını ve elindeki geliştirilmiş 600 kg. uranyumu ABD’ye satmayı, ülkesinin sınırlarının garanti edilmesi şartıyla kabul ettiğini açıklamıştı! Anlaşmadan sonra nükleer silahlar sökülüp Rusya’ya taşınmış ve 600 kg. zenginleştirilmiş uranyum, ABD’ye satılmıştı... Dönemin ABD Başkanı Clinton, 20 nükleer bomba yapılabilecek 600 kilo uranyumun, 1400 çelik varile yerleştirilip üç S-5 uçağı ile ABD Hava Kuvvetleri’nin Dovere’deki üssüne nakledilmesi, oradan da Tennese’deki “Oyk-Ridc” nükleer tesislerine taşınması operasyonundan sonra “Dünya, nükleer silah yayılması ve nükleer terörizm tehlikesinden kurtuldu” demişti! “Sapfir” adı verilen bu operasyona bizzat Başkan Yardımcısı Al Gore nezaret etmişti?
***
Clinton “nükleer terörizm” den değil, aslında Türk Birliği tehlikesinden bahsediyordu. Çünkü “ABD için, Türk Birliği nükleer silahlardan da tehlikelidir.”
Bu ifadeyi, 1960’lı yıllarda Türk subayı Atıf Erçıkan, NATO gizli belgelerinde yakalamıştı.
Ya nükleer silahlara sahip bir Türk Birliği olsaydı ne olurdu?
Abdullah Gül, bu imza yüzünden belki sağlığında yargılanmayacak ama tarihe Türkiye’yi küçülten, küçük düşüren bir Cumhurbaşkanı olarak geçecek!
Gelecek nesiller bu imzadan utanacaktır!
Hırsızın mahremiyetini savunmak Diyanet’e mi düştü?
Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada, güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderilen bir peygamberin ümmetinde bulunması gereken vazgeçilmez hasletlerden birinin ahlaki ölçülere sadakat göstermek olduğu belirtilerek, “Mahremiyetin ihlali; insaf, vicdan ve adalet ölçülerinin gözardı edilmesi; her ne suretle olursa olsun, yalana, iftiraya ve tecessüse başvurulması, dinin yüksek değerlerinin hafife alınması, hangi sebeple olursa olsun helal-haram sınırlarının yok sayılması ve kul hakkı bilincinin zaafa uğratılması, bu sadakatle asla bağdaşmaz” denildi!
Güzel de devleti yönetenlerin alenen hırsızlık yapması ve yargının da elini kolunu bağlaması halinde ne yapılacaktır?
Ve gerçekte İslam’ın hırsızlık konusundaki fetvası nedir?
Kur’an’da hırsızlara ne yapılacağına dair ayetler var ama ben sadece o ayetlerin yansıması olan bir hadisi hatırlatayım:
“Hırsızlık yapan kızım Fatma da olsa yine elini keserdim...”
Hırsızın mahremiyetini savunmak Diyanet İşleri Başkanlığı adına yapılacak bir açıklama değildir!