ABD "Tanrı'nın Devleti" midir?
ABD'nin merhametsiz, zalim ve insanlık dışı yüzü II. Dünya Savaşı sırasında Japonya'ya attığı iki atom bombasıyla somutlaşmıştır.
İnsanlık tarihinde ilk kez insanlığa karşı atom bombasını kullanan ve bir bombayla yüz bini aşkın insanı katleden bir zihniyet söz konusudur.
Dolar her şeyin ölçüsüdür (!)
Bugünlerde Türkiye'ye dolar üzerinden saldıran ABD için güç her şeyin ölçütüdür. Bu bağlamda ABD'nin kozmokrat yöneticilerinin zihinsel alt yapısının ve ABD tarihinin iyi okunması gerekmektedir.
Amerika'nın sosyalizm sonrası hiçbir insani ve ahlaki ilke gözetmeden her anlamda arzı denetim altına alma faaliyetleri bütün dünyada yeni bekleyişe ve aynı ölçüde endişelere neden olmuştur.
Bugün dünyada güçle hak, bedenle ruh, maddeyle maneviyat, manevi otoriteyle siyasi otorite arasında sürekli bir denge arayışının hızlanmasının bir nedeni de budur.
Tek küresel güç olarak dünyaya meydan okuyan Amerika'nın yöneticileri bu ülkenin bir çeşit "Tanrı devleti" olduğuna inanmaktadır.
1999 yılında, Newseek dergisi tarafından yapılan bir kamuoyu yoklamasında Amerikalıların yüzde 40'ı, yani yüz milyondan fazla kişi "Dünyanın İncil'de belirtildiği gibi İsa Mesih ile Deccal arasında gerçekleşecek bir savaşta son bulacağına inanmaktadır" (M. Albright: 2007;145).
Başkan Bush bir zamanlar yıldızların ötesinden dünyayı özgürleştirme görevi aldığını söylemiştir. Birilerinin sandığı gibi bu durum yalnızca Neoconlara özgü bir algı da değildir. ABD'nin kuruluştan bu yana taşıdığı zihniyet hep bu olmuştur.
Bu anlamda Amerika'nın istilası sırasında söylenen 'Tanrı, kendi halkına yer açmak için, diğerlerinin yok edilmesini istedi' cümlesinin, orada püriten din adamlarınca söylendiğini hatırlamak gerekir.
Bir başka püriten, 'Tanrı, aralarında hastalık yayarak Massachussetts'teki Kızılderililerin sayılarını 30 binden 300'e indirmemizi istedi' demişti.
Benjamin Franklin, daha sonra aynı düşünceyi savunacak ve otobiyografisine şöyle yazacaktı: "Yerlilere içirdiğimiz rom içkisi Tanrı'nın bu pislikleri (Kızılderilileri) yeryüzünden kaldırmak için yaptığı planın bir parçasıydı."
Tanrı devleti ve yeryüzü devleti!
Bugün Amerikalı yöneticiler, Afganistan, Irak, Filistin ya da İran'ın Müslüman halkına dün püritenlerin Kızılderililere baktıkları gözle bakmadığı söylenebilir mi? Bu onların Manifest Destiny geleneğinin aynen devam ettiğini göstermez mi? Bu geleneğe göre Amerikalılar Tanrı tarafından seçilmiş ve kutsanmış bir halktır. Dolayısıyla Tanrı tarafından vahşi milletlere uygarlık modeli oluşturmakla görevlendirilmiştir.
Bilindiği gibi bir zamanlar Augustinus insanlık tarihini Tanrı devletiyle yeryüzü devletinin, başka bir deyişle insanın bedensel ya da duyusal yanıyla ruhsal ya da manevi yanının çatışmasının bir tarihi olarak ifade etmişti. Ona göre, yeryüzü devleti iblisin ayaklanmasıyla başlayıp, Asur ve Roma imparatorluklarıyla gelişen, şeytanın krallığıdır. Buna karşın, gökyüzü devleti, Yahudi halkında ortaya çıkan, kendisini Hıristiyanlık inancı ve kilisenin dogmalarıyla sürdüren İsa'nın krallığıdır.
Amerikan zihniyeti de bugün bu geleneğe uygun biçimde Amerika devletini "Tanrı devleti"ne değil, ama dolar Tanrı'sının hâkim olduğu bir plutokrat (para iktidarını esas alan) devlete çevirmiştir.
İnsanın ve insanlığın iflasları oynadığı bu dünyada ABD'nin temsil ettiği insani yabancılaşmanın hangi boyutlara ulaştığını eski borsacı, yeni rahip Miskov'un şu sözlerinde görmek mümkündür: Rahip Miskov "Dünyadaki pek çok insan yedikleri yemeği kazanmadıklarını fark etmiyor, vermeden alıyor. Ancak biri kazandığından daha fazla tüketirse bu bir başkasının açlık çekmesi anlamına gelir. Dolayısıyla hak ettiğinden daha fazla tüketen insanların zaman zaman mali krizden etkilenmesi doğru bir şeydir. Böylece acı çekerek mantığa erişiyorlar. İnsan tarafımızı hızla kaybettik, canavarlaştık. Miskov'a göre,"Tüketimi çılgınlık boyutuna taşıyan insanlar bu krizi hak ediyor."