30 Ağustos'u kutlamamak demek Millî Mücadele'yi reddetmek demektir!

'Halife' ne yapmıştı?

Millî Görüşçüleri asıl kızdıran M. Kemal'in şu sözleri olmalıdır. Yukarıda verdiğim, M. Kemal'in anlattığı ülkemizin umumî manzarası "vatan hainleri"nden başka kimsenin itiraz edemeyeceği bir görüntüdür. Onun için Millî Mücadele'nin lideri, Padişah- Halife Vahîdeddin'e en ağır şekilde yüklenmektedir:

"Fil­ha­ki­ka, her ne se­bep ve sûret­le olur­sa ol­sun, Vahîdeddin gi­bi hür­ri­yet ve ha­ya­tı­nı mil­le­ti için­de, teh­li­ke­de gö­re­bi­le­cek ka­dar, âdi bir mah­lû­kun, bir da­ki­ka da­hi ol­sa, bir mil­le­tin re's-i kârın­da [iş başında] bu­lun­du­ğu­nu dü­şün­mek ne ha­zin­dir! Şâyân-ı te­şek­kür­dür ki, bu al­çak, mevrûs [mirasçı] sal­ta­nat ma­ka­mın­dan, mil­let ta­ra­fın­dan iskāt olun­duk­tan [düşürüldükten] son­ra, denâeti­ni [Alçaklığını] itmâm et­miş [tamamlamış] bu­lu­nu­yor. Türk mil­le­ti­nin, bu ta­kad­dü­mü [önceliği] el­bet­te, tak­di­re lâ­yık­tır.

Âciz, âdi, his ve idrâk­ten mah­rum bir mah­lûk; ka­bul eden, her­han­gi bir ecnebî­nin hi­ma­ye­si­ne gi­re­bi­lir; fakat, böy­le bir mah­lû­kun, bü­tün İslâm­la­rın ha­li­fe­si sı­fa­tı­nı hâiz bu­lun­du­ğu­nu ifa­de et­mek el­bet­te muvâfık de­ğil­dir. Böy­le bir telakkî­nin doğ­ru ola­bil­me­si, ev­ve­le­mir­de, bü­tün İs­lâm küt­le­le­ri­nin esir ol­ma­la­rı şar­tı­na vâbeste­dir [bağlıdır]. Hâlbuki, ci­han­da ha­ki­kat, böy­le mi­dir? Biz, Türk­ler, bü­tün ta­rihî ha­ya­tı­mız­ca hür­ri­yet ve is­tik­lâ­le timsâl ol­muş bir mil­le­tiz! Kıy­met­siz ha­yat­la­rı­nı iki bu­çuk gün faz­la, se­fi­lâ­ne sü­rük­le­ye­bil­mek için, her tür­lü me­zel­le­ti mu­bah gö­ren ha­li­fe­ler oyu­nu­nu da sah­ne­den kal­dı­ra­bil­di­ği­mi­zi gös­ter­dik. Bu sûret­le dev­let­le­rin, mil­let­le­rin, yek­di­ğer­le­riy­le münasebâtın­da [münasebetlerinde] şa­hıs­la­rın, bâ-husus men­sup ol­du­ğu dev­let ve mil­le­tin za­ra­rı­na da ol­sa, şah­sî va­zi­yet ve ha­yat­la­rın­dan baş­ka bir şey dü­şü­ne­me­ye­cek pes­pa­ye­le­rin ehem­mi­ye­ti ola­ma­ya­ca­ğı ha­ki­kat-i ma­lû­me­si­ni [bilinen hakikatini] te'yîd et­tik.

Mil­let­ler münasebâtın­da, man­ken­ler­den is­ti­fa­de sis­te­mi­ne rağ­bet dev­ri­ne hâtime [son] ver­mek, me­de­nî âle­min sa­mi­mî temennî­si­ni teş­kil et­me­li­dir!

Muhterem efendiler; fi­ra­rî ha­li­fe, Tür­ki­ye Büyük Millet Meclisi'n­de ha­l' o­lun­du [indirildi]. Ye­ri­ne, so­nun­cu ha­li­fe olan Abdülmecid Efen­di intihâb edil­di [seçildi]." (Nutuk, s. 497)

***

Mustafa Kemal Atatürk'ün inkılaplarına takılıp kalanlar, Millî Mücadele'yi arkaya itmişler, 'keşke Millî Mücadele başlamasaydı' demeye getirmişlerdir.

***

Eğer Türkiye'de 30 Ağustos Zaferi tartışılmaya açılıyorsa, kutlanması fuzulî görülüyorsa, bir şeylerin üstü örtülmek isteniyor bir şeylere karşı tavır alınıyor demektir.

Açık yazıyorum: Bu tavır İstiklal Harbi'ne karşı duruştur!

Türkiye'de kendilerini "din"le bütünleştiren bazı grupların -bu gruplara Millî Görüşçüler de dâhil- Mustafa Kemal Atatürk'le ilgili, "Osmanlı'yı yıktı. Halifeliği kaldırdı; halife düşmanı, Osmanlı düşmanı." görüşleri, Mustafa Kemal Millî Mücadele'nin lideri olduğu için, ister istemez, haddini bilmeyen kimilerince, İstiklâl Harbi'ne karşı bir tavra dönüşmektedir.

Nice zamandır, sudan sebeplerle, 30 Ağustos'un kutlanmamak istenmesinin bir başka izahını yapabilenler varsa, lütfen bizi aydınlatsınlar!

Bugün 30 Ağustos... 1922'de, Türk'ü zafere götüren Başkumandanlık Meydan Muharebesi'nin 94. yıldönümü...

Bu meydan muharebesi niçin verildi? Neticesi nedir? Özellikle Mustafa Kemal'in ünlü Nutuk'undan hareketle 30 Ağustos'un önemini vurgulayacağız.

A. T.

***

İstiklal Harbi'den önce Türkiye'nin hâli

İstiklal Harbi başlamadan önce memleketin hâli neydi? Bunu bilmeden Millî Mücadele'nin önemini kavrayamayız.

Mustafa Kemal "Nutuk"una şöyle başlar:

"1335 [1919] senesi mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktım. Vaziyet ve manzara-ı umûmiye:

Osmanlı Devleti'nin dâhil bulunduğu grup, Harb-i Umûmî'de [Umumî Harp'te; Birinci Dünya Savaşı'nda] mağlûp olmuş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şerâiti [şartları] ağır, bir mütârekenâme imzalanmış. Büyük harbin uzun seneleri zarfında, millet yorgun ve fakir bir hâlde. Millet ve memleketi Harb-i Umûmî'ye sevk edenler, kendi hayatları endişesine düşerek, memleketten firar etmişler. Saltanat ve hilâfet mevkiini işgal eden Vahîdeddin, mütereddi [soysuzlaşmış], şahsını ve yalnız tahtını temin edebileceğini tahayyül ettiği denî [Aşağılık] tedbirler araştırmakta. Damad Ferid Paşa'nın riyâsetindeki kabine; âciz, haysiyetsiz, cebîn [korkak], yalnız padişahın iradesine tâbi ve onunla beraber şahıslarını vikāye edebilecek [koruyabilecek] herhangi bir vaziyete razı.

Ordunun elinden esliha [silâhlar] ve cephanesi alınmış ve alınmakta…

İtilâf Devletleri, mütâreke ahkâmına riayete lüzum görmüyorlar. Birer vesile ile, İtilâf donanmaları ve askerleri İstanbul'da. Adana vilâyeti, Fransızlar; Urfa, Maraş, Ayıntab, İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya'da, İtalyan kıt'aât-ı askeriyesi; Merzifon ve Samsun'da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta, ecnebî zâbit ve memurları ve hususî adamları faaliyette. Nihayet, mebde-i kelâm [sözün başlangıcı] kabul ettiğimiz tarihten dört gün evvel, 15 Mayıs [1]335 [15 Mayıs 1919]'te İtilâf Devletleri'nin muvafakatiyle [uygun görmesiyle] Yunan ordusu İzmir'e ihrâç ediliyor.

Bundan başka, memleketin her tarafında, anâsır-ı Hristiyaniye [Hıristiyan unsurlar] hafî [gizli], celî [açık], hususî emel ve maksatlarının temin-i istihsâline, devletin bir an evvel, çökmesine sarf-ı mesaî ediyorlar." (Nutuk, 1927, s. 5).

Millî Mücadele başlamasaydı ne olurdu?

Millî Görüşçüler! İktidardasınız ve size soruyorum... Millî Mücadele başlamadan önce Osmanlı'nın umumî manzarası Mustafa Kemal'in anlattığı gibi miydi, değil miydi?

Eğer Millî Mücadele başlamasıydı ne olurdu?

Sevr Projesi tatbik edilir miydi, edilmez miydi? Ülkemiz paramparça olur muydu, olmaz mıydı? Batı "Şark Meselesi"ni böylece kökten halleder miydi, etmez miydi? Nihayet Türk Anadolu'da esir, çaresiz, umutsuz kalır mıydı, kalmaz mıydı?..

Ve... Bu toprakları vatan edinenler, dünyanın en büyük ve en uzun ömürlü devletini kuranlar Anadolu'dan sürülür müydü, sürülmez miydi?

30 Ağustos-15 Temmuz

15 Temmuz'dan sonra 30 Ağustos daha anlamlı hâle geliyor.

Millî Mücadele, düşmanın yanında asıl iç düşmana karşı verilmiştir, İtilaf güçlerinin kışkırttıklarına, İstanbul Hükûmeti'nin beslediklerine, "Halife" sıfatını taşıyan basiretsizin manevralarına karşı verilmiştir.

Ülkemiz yine kuşatılmıştır; içeriden ve dışarıdan büyük taarruzlarla karşı karşıyayız. "Düşman", 15 Temmuz'da, darbe yaptırmak istemiş, iç savaşın eşiğinden dönülmüştür. (Hâlâ tehlikeyi atlatmış değiliz.)

30 Ağustos'u anlamak istemeyenlere, kutlamaktan imtina edenlere Mustafa Kemal'in şu sözleri bir şey anlatır mı? Yoksa yine, Millî Mücadele'ye bigane, 30 Ağustos Zaferi'ne kayıtsız kalırlar, M. Kemal düşmanlığını katlarlar mı?!

"Kemalizm"i tartışın ama "Başkumandan Mustafa Kemal"i bir kenara koyun. Millî Mücadele o kadar çetin geçmektedir ki, dış düşmandan çok, iç düşmanla uğraşıyorsunuz... İktidardaki Millî Görüşçüler, "darbeye" maruz kaldığımız bu günlerde, Mustafa Kemal'in aşağıya aldığım sözlerinin nasıl bir anlam taşıdığını düşünsünler:

"On­lar, düş­man­lar he­sa­bı­na cep­he­le­ri­mi­zi kaç de­fa ar­ka­dan vur­dular. İs­lâmın ilk asır­dan be­ri, şe­ref ve hak din nâmına ci­hat eden mil­le­ti­miz, ta­ri­hi­mi­zin ilk gün­le­rin­den be­ri, dev­let ve mem­le­ket ne va­kit teh­li­ke­ye düş­müş­se ka­nı­nı mebzûlen akıt­mak­tan hâ­lî kal­ma­yan [geri durmayan] mil­le­ti­miz, bu de­fa mu­az­zam va­tan­dan ba­ki­ye ka­lan son par­ça­da, son ka­le­ye çe­kil­miş, en son mü­da­fa­ası­nı ya­par­ken hükûmet nâmını alan he­yet­ler, düş­man­lar he­sa­bı­na, düş­man saf­la­rı ara­sın­da ken­di mil­let­le­ri aley­hi­ne ça­lı­şı­yor­lar­dı. Bi­zan­s'ın son gün­le­rin­de, Fa­tih'in tes­lim da­ve­ti­ne kar­şı Al­lah'ın ba­na bir ve­dîası [emaneti] olan bu mem­le­ke­ti, an­cak Al­lah'a tes­lim ede­rim di­yen son Kay­ser-i Rum'un tah­tı­na vâ­ris bir ha­ne­dan­dan ge­len bu­gün­kü ha­li­fe ve sul­ta­nın hükûmeti, esir ol­ma­mak is­te­yen mil­le­ti, ken­di eliy­le bağ­la­ya­rak düş­man­la­ra tes­lim etmeye ça­lı­şı­yor­du." (Nutuk, s. 420).

Büyük Zafer

1921'de, 22 gün 22 gece süren M. Kemal'in ifadesiyle, Sakarya Melhame-i Kübrası [En büyük kanlı savaşı] sonunda, "düşman" Sakarya'nın batısına atılmıştır.

Tam bir yıl sonra, M. Kemal şu kesin emri verir:

"Hat­t-ı mü­da­faa yok­tur, sath-ı mü­da­faa var­dır. O sa­tıh, bü­tün va­tan­dır. Va­ta­nın, her karış top­ra­ğı, va­tan­da­şın ka­nıy­la ıs­lan­ma­dık­ça, terk olu­na­maz. Onun için kü­çük, bü­yük her cüz-i tâm [bütünün parçası], bu­lun­du­ğu mev­zi­den atı­la­bi­lir. Fa­kat kü­çük, bü­yük her cüz-i tâm, ilk du­ra­bil­di­ği nok­ta­da, tek­rar düş­ma­na kar­şı cep­he teş­kil edip mu­ha­re­be­ye de­vam eder. Ya­nın­da­ki cüz-i tâmmın çe­kil­meye mec­bur ol­du­ğu­nu gö­ren cüz-i tâm­lar, ona tâ­bi ola­maz. Bu­lun­du­ğu mev­zi­de ni­ha­ye­te ka­dar sebât ve mu­ka­ve­me­te mec­bur­dur." (Nutuk, s. 448).

30 Ağustos 1922'de, M. Kemal'in "Nutuk"ta belirttiği gibi "Başkumandan Meydan Muharebesi" verilmiş, Yunanlıların başkomutanı Trikopis esir edilmiş, düşman, Anadolu topraklarından sürülerek denize dökülmüştür. Mecazi anlamda söylemiyorum, gerçekten denize dökülmüştür... Deniz yoluyla kaçabilen kaçmıştır.

İstiklâl mücadelesi başarıya ulaşmış, Sevr Projesi parçalanıp atılmıştır.

30 Ağustos'a tavır alanlar!

Siz Sevr'i mi istiyordunuz?!

Yazarın Diğer Yazıları