27 Mayıs kaçınılmaz mıydı?

27 Mayıs’ı getiren en önemli sebep, o dönem uygulanan seçim sistemi olmuştur. Demokrat Parti’nin iktidara geldiği yıl olan ‘1950 yılında listeli basit çoğunluk sistemi uygulanmıştır. Bu sistemi CHP getirmiştir ve fakat yararlanan DP olmuştur. CHP kendi kazdığı kuyuya düşmüştür. Bu sistem parlamentoda ezici çoğunluğa sahip iktidar getiren bir sistemdir.
Bu sisteme göre bir ilde en fazla oy alan parti, milletvekillerinin tamamını çıkarıyordu. Söz gelimi, 1950 seçimlerinde yüzde 53 oy alan DP, 420 milletvekili çıkarırken yüzde 40’ını alan CHP yalnızca 63 milletvekili çıkarmıştır.
Yine, 1957 seçimlerinde yüzde 48 oy alan DP, 424 milletvekili, yüzde 41 oy alan CHP ise 178 milletvekili çıkarmıştır.
Bu sistem DP tarafından da istismar edilmiş... Söz gelimi bazı illeri oy hesabı içinde yeniden düzenlemiştir. Bunlardan biri olarak, CHP’nin daha çok oy aldığı Malatya’yı, Adıyaman ve Malatya olarak ikiye ayırmıştır.
Eğer siyasi partiler toplumda temsil edildiklerine yakın milletvekilliği almış olsalardı, halkın bir kısmı mazlum durumuna düşmez ve DP’liler de daha dikkatli adımlar atmış olurlardı. Meclis’te güçlü muhalefet dengeyi sağlardı.
Siyasette ve demokraside bir defa denge bozulunca, dengesizlikler giderek artan dalgalar şeklinde yayılıyor. Olaylar tırmanıyor.
1957 seçimleri de siyasi zıtlaşmanın tırmandığı bir seçim olmuştur. DP, muhalefetin bütünleşerek seçimlere bir cephe halinde girmesini önlemek için yeni kanunlar çıkarmıştır. Bu nedenle Kayseri, Giresun, Çanakkale ve Samsun’da seçim sonuçlarının siyasi iktidar tarafından yönlendirildiği öne sürülerek gösteriler yapılmış ve kavgalar yaşanmıştır. Gaziantep’te CHP’nin itirazı üzerine oy pusulaları Gaziantep Adliye binasına getirilmiş ancak Gaziantep Adliyesi oy pusulalarıyla birlikte yanmıştır.
1957 seçimlerinden sonra siyasette tırmanma ekonomiyi de etkilemiş, kırılganlık artmış, güvensizlik ortamı oluşmuş, ekonomik istikrar bozulmuş ve Türkiye 1959’da dış borçlarını ödeme zorluğu içine girerek moratoryuma gitmiştir.
Nisan 1960’ta DP’den iki milletvekilinin “CHP’nin yıkıcı, gayrimeşru ve kanun dışı faaliyetleri” var diye verdikleri Meclis Araştırması Önergesi bardağı taşıran son damla olmuştur. Bu önerge karşısında İnönü şunları söylemiştir:
“Bu demokratik rejimi istikametinden ayırıp, baskı rejimi haline götürmek tehlikelidir. Bu yolda devam ederseniz sizi ben bile kurtaramam. Şartlar tamam olduğunda milletler için ihtilal meşru haktır.”
Tahkikat Komisyonu’na çıkışları nedeniyle, Meclis Genel Kurulu İnönü’ye on iki oturuma katılmama cezası vermiştir.
28 Nisan 1960’ta İstanbul’da ve 29 Nisan’da Ankara’daki öğrenci olaylarında, yaralanmalar olmuş ve bir kişi ölmüştür.
İhtilalden sonra yapılan 1961 Anayasası, bu kötü tecrübelerin ışığında hazırlanmış ve zamanına göre demokratik bir Anayasadır. Ne var ki idamlar bu Anayasa’ya gölge düşürmüştür.
İhtilalin üç sonucu düşünmeye değer ?
Bir: İhtilal olmasaydı toplumsal huzursuzluk daha çok artmaz mıydı?
İki: İnönü’nün de karşı çıktığı idamlar olmasaydı, Türkiye’de bugüne kadar siyasette gelen husumet ortadan kalkmaz mıydı?
Üç: Meşru bir yol olmamasına rağmen, 27 Mayıs Hareketi, 1961 Anayasası ile demokrasinin olgunlaşmasına hizmet etmedi mi?

Yazarın Diğer Yazıları