24 Haziran için bekleyen bayrak!..

Türkiye, 1980 asker darbesinin ardından parlamenter demokrasiye geçmeye karar verince, toplum yıllar boyu hep şaşırtıcı siyasi süreçler yaşadı...

ANAP'ın tek başına iktidarını, DYP'nin "herkese iki anahtar"la yoğrulan başarılarını, Demirel'in hep giden ve inatla geri dönen mücadelesini gördü bu ülke...

Ve aynı zamanda bu ülke, Ecevit'i yıllar sonra yeniden siyasetin tepesine çıkartırken, Erbakan'ı bile nihayet başbakan yapan bir dönemi, yine de olgunluk içinde yaşadı...

"Nevi şahsına münhasır", halk tipi, çoğu zaman hoşgörülü, kimi zaman esprili ve farklı özellikleri de olan ilginç figürlerdi 1980 sonrasının liderleri;

"Tonton" falan denirdi ama milletin büyük bölümü Özal'ı da çevresini de, kimi icraatlarını da hiç sevmedi, sevemedi ve çok eleştirdi...

"Çoban Sülü" gibi sempatik bir lakaba rağmen Demirel'e ve DYP'sine de sıcak bakmayan, kızan, karşı duran kesimler oldu bu ülkede...

Ve memleketi 28 Şubat'a götüren Erbakan'a öfkelenen ve hiç haz etmeyen kitleler de hep var oldu bu topraklarda...

Eleştirebilecek bütün sosyal, siyasal ve ekonomik gerekçelerini bir tarafa bırakın ama 12 Eylül 1980 sonrasının inatçı siyasetçileri kimi zaman tarikatlara göz kırpsalar da ve bazen rejime duyarlı kesimleri huzursuz etseler de, çoğu ne de olsa cumhuriyetle "rövanş-intikam" kavgasına girişmedi...

Çünkü cumhuriyetin son kuşak siyasetçileriydi onlar ve olabildiğince millîydiler, kendilerince de vatanseverdiler hepsi...

Yani milletin büyük bölümü, "Türkiye İran olacak" kaygısını bugünlerde olduğu kadar ürkütücü, kahredici ve dehşet verici biçimde yaşamadı o siyasetçilerin ülkeyi yönettiği dönemlerde...

Ve de hiç kuşkunuz olmasın; Tarihin hiçbir döneminde, hiçbir iktidar şu günlerde ülkeyi yönetenler kadar milletin öfkesini ve nefretini çekmedi, bu kadar kızgınlık yaratılmadı ve bu kadar ayrışmaya da yol açılmadı...

***

16 yıllık çıkmazın sebebi...

Sonra aniden bir şeyler oldu bu ülkeye... Şaşırdı ülke her açıdan rotasını... Velhasıl, bindi bir alamete ülke, ne yazık ki gidiverdi kıyamete!..

Neden sizce peki bu değişimin, dönüşümün ve de ülkeyi karanlığa sürükleyen derin siyasal şaşkınlığın asıl sebebi?..

Eskinin değişmeyen bıktırıcılığı mı dersiniz, yeninin mecburi arayışı mı, "tebdili mekan" ferahlığı düşleri mi, yoksa hep söylendiği gibi "dış güçler" dayatmasının yol açtığı zoraki bir dönüşüm mü?..

Sebebi ne olursa olsun, bir şeyler oldu bu ülkeye ve milletin yönetimi, milleti bir arada tutan bir "rejim"le ezeli kavgası olanların eline geçiverdi... Hem de devleti şok edici ve milyonları kahredici biçimde...

"İkinci cumhuriyet, hilafet, laiklik", ve nihayet cumhuriyetin adını bile silmeyi hedefleyen "başkanlık" dayatmaları o kadar hızlıca zirveye ulaştı ki, son 16 yılda devlette sistemde yaşanan sinsi ve yıkıcı erozyon da bu karanlık planın temeline dönüşüverdi...

Velhasıl birileri sihirli değnekle (!) dokunmuş gibi, apar topar kurulan ve 3 ayda zirveye çıkartılan AKP iktidardayken, toplum ne yazık ki bir derin çaresizliğin nefes kesici girdabında savruldukça savruldu yıllar boyu...

Bir, üç, beş, on değil, neredeyse 16 yıldır ülkeyi saran bir çaresizlik çıkmazıydı ki bu ortam; din sömürüsüne tutulan bir kesim "kader" diyerek ısrarla peşinden gitti, aydınlanmayı savunan bir başka kesim ise buna karşı çırpındıkça çırpındı ama her zamanki gibi nafile...

Evet; Yıllar boyu gerekçelerinin üzerinde ısrarla durduk o bunaltıcı-bıktırıcı sinsi çıkmazın ve umutları tüketen kötü gidişatın...

Uyardık, çırpındık, çığlık atıp durduk sürekli; "Bir yerde başarı varsa bilin ki onun karşısında kesinlikle başarısızlık, beceriksizlik, duyarsızlık ve örgütsüzlük vardır" deyip durduk ama o da nafile...

Demek istedik ki; AKP 16 yılda sürekli iktidar başarısı yaşayabiliyorsa, muhalefetin örgütsüzlüğü, beceriksizliği, politika üretememesi ve seçenek yaratamaması da bunun önemli sebeplerindendir...

Çünkü bu yıkıcı çıkmazlardı milleti yıllar boyu çaresiz halde, "umut" peşinde koşturan, ama her seçimde duvara toslatan, kahreden, yılgınlığa düşüren ve tabii ki enerjisini kırdıkça kıran...

***

Vekil listelerine dikkat!!!

Ve sanıyorum ve de görüyorum ki, devran yıllar sonra nihayet değişiyor artık... Bir silkinme var yılgınlığın kara bağrında, ölü topraklarını savurma telaşı hâkim ahval ve şeraitin tam ortasında!..

Bir uyanış, bir kendine geliş, bir imece ve adeta susturulmuş bir öfke selinin yanardağa dönüştürme çabaları da var ortada...

İşte muhalefetin çoğu, iktidarda kalmak için her türlü enstrümanı kullanan AKP'nin stratejilerine karşı "dört" koldan, sanki yeni satranç sihirleri uygulamaya başladı ki, nihayet nefes almaya başladı millet...

Yazılarımızda sürekli olarak "İktidarın suni gündeminin peşine takılarak yorulmayın, oyalanmayın, çare üretin, halka inin" diye uyardığımız muhalefet çevreleri bir yandan yeni siyasal "seçenek"ler yaratırken, bir yandan demokrasinin özlenen iş birliğine girişti ve diğer yandan da hiçbir zaman bir araya gelmeyen güçler nihayet "dört" kolan ittifakta anlaştı... Üstelik de "millet" diyerek...

O halde yazının başına dönelim tekrar... Türkiye 12 Eylül 1980 sonrasındaki siyasetçilerin ardından ortaya çıkan AKP kadrolarının yıkıcı, yorucu, bıktırıcı ve isyan ettirici sarsıntılarını yaşamadı yalnızca...

Nihayet AKP'ye karşı olan ancak yıllardır ona karşı etkili olamayan güçler de müthiş bir gelişim ve dönüşüm içindeler son dönemlerde...

Hiç kuşkusuz bu heyecan yalnızca 16 değil, son 40 yıldır beklenen bir politik ayağa kalkışın ve direnişin de bayrağı gibidir artık...

İşte bu bembeyaz "umut bayrağı", yıllardır karanlık yasalarla ve sinsi dayatmalarla baskı altında tutulan toplumun öfkesiyle alevlenen bir yanardağın tepesine dikilmeyi bekliyor artık...

Siyasetçisiyle ve yıllardır AKP'ye karşı ısrarla seçenek arayan seçmeniyle kimse sakın ola bu umut ateşini söndürecek basit çıkar hataları yapmasın, umut gidişatının henüz bulunan yollarını da bozmasın!..

Ve de hiç kimse, yıllardır milletle çatışan rejim düşmanı, Altıok karşıtı, liboş, bölücü, gerici, kinci cumhuriyetçileri ve de ihale farelerini, rant hesapçılarını vekil listelerine koyarak milletin enerjisini düşürmesin!!! Sakın ama sakın!..

Yazarın Diğer Yazıları