2018'e gerileyerek giriyoruz.
Mutlu yıllar Türkiye. Dilerim yeni yılımız bir önceki gibi olmaz ve çok daha mutlu bir yıl geçiririz. Karamsar olmayalım diyeceğim ama ne yazık ki tarihsel olaylar zincirin halkaları gibi birbirine eklemlenerek ilerliyor.
2017'den ne devraldıysak oradan yolumuza devam edeceğiz.
2017 Türkiye açısından belirgin izlerin bırakıldığı, bugünden başlayarak sonraki yılları da etkileyecek adımların atıldığı yıl oldu.
En derin iz, Türkiye'nin siyasal sistemine yönelik olarak yapılan referandum ve sonuçlarıdır.
Parlamentoyu sınırladık. Etkisini azaltarak gücü tepe yönetime devrettik. Böylece, halkın iktidar üzerindeki etkisi de sınırlandırılmış oldu. Bir anlamda seçmenin seçtikleri denetimden uzak tutulmuş oldu.
İkincisi nitelikli bir hukuk düzeni kuramadık.
Halen daha hukuk sistemine olan yürütme (iktidar) müdahalesinin önü açık. İstediğini yapar durumda. Nitekim 2018'e birkaç gün kala, Enis Berberoğlu davasında karar aşamasına gelen mahkemenin tam kararını vereceği sırada hâkim değişikliği yapılması bunun en son örneği.
Aynı şekilde Kılıçdaroğlu-Erdoğan davasına bakan mahkeme heyetinde de değişiklikler yapılması oldukça dikkat çekici..
Kısacası, ortada henüz "adil düzen" yok...
Öyle ise bizi ikna edecek, "işte bak demek ki adalet buymuş dedirtecek" hukuk düzeniyle karşılaşamayacağız..
Güven bunalımı devam ediyor.
2017'nin en önemli siyasi gelişmelerinden birisi İYİ Parti'nin kurulmuş olması.
En azından siyasi tıkanıklığın önü açılmış oldu. Türkiye'de sağ seçmen kendisine umut olacak ikinci bir alternatifi yakalamış oldu. Artık AKP'den umudunu kayıp edenler nereye gideceklerini biliyor.
Öte yandan 2017'nin en kötüsü, milliyetçi camianın derinden yaşadığı hayal kırıklığı oldu.
MHP'deki partici iktidar değişimini engelleyen yönetim, sadece tabanını dağıtmakla kalmadı, ülkenin ana siyasetindeki dengeleri de değiştirdi. Parlamenter sistemin AKP'nin istediği yönde değişmesine siyasi zemin hazırladı. Ve halen daha bunu "taçlandırmak için" uğraşıyor.
Türkiye, dış politikada büyük dönüşümler yaşadı. Uyarılarımıza rağmen önceki yıllarda yapılan büyük hataların faturalarını ödemeye başladı. AKP hükümetlerinin büyük bir hevesle "Arap Baharı"na verdikleri destekle kan gölüne dönen İslam ülkeleri ve özellikle de Suriye'deki gelişmelerin ucu Türkiye'nin güvenliğini tehdit edecek noktalara ulaştı. Öyle ki güney sınırımızda ABD desteğinde PKK neredeyse bir devlet kurdu.
ABD ile eş başkanlıktan, stratejik müttefiklikten, "Yeni Osmanlıcı" ittifaktan "ey Amerika!.." söylemlerine geldik.
Türkiye'nin en başarılı olduğu alan güvenlik oldu. Asker ve polis, doğru yönetildiklerinde ne kadar başarılı olacaklarını bizzat yaşayarak gösterdiler.
Yurt içi ve yurt dışı operasyonların tümünde başarı sağlandı. Bu da şunu ispat etti. 15 Temmuz gibi ağır travmalarla, onlarca polisin ve rütbeli yetişmiş subayın tasfiyesi ile Türk emniyet güçleri çökertilemez. Geride kalanlar ve tasfiye sonrasında yaşanan başarılı operasyonlarda olduğu gibi ülkesini ve milletini korur. Yeter ki doğru yönetilsin..
Sonuç olarak, 2017'de tarıma yılın son deminde yine bir darbe vuruldu. Keşke olmasaydı.
Birincisi Türkiye'de zeytin ağaçlarını kesmek isteyen iktidar Tunus'tan zeytinyağı alacağını açıkladı. İkincisi de son KHK ile Şeker Kurumu'nu kapattı.
2018'e, tarım ve adalette gerileyerek giriyoruz.