15 Temmuz'un dürüstlük sorunu
Benim ülkemde bütün sorunların en üstünde ve hepsinden çok daha önemli sorun nedir biliyor musunuz?
Dürüstlük!..
Kısaca doğruluk sorunu...
Gazeteler, televizyonlar, halkı bilgilendiren kanaat oluşturan kurumlar mesela..
Toplumsal önderler..
Herkes meseleyi çarpıtarak anlatırsa halk doğruyu nasıl öğrenecek?
Buyurun size çarpıcı bir örnek: Adamlar haber yapmış.. 15 Temmuz günü sokağa çıkan gençlerden biri kalbinin çok yakınına isabet eden kurşunla yaralanmış. Ve diyor ki "FETÖ, PKK ile yapılan sözde adalet yürüyüşü kalbimi kurşunlardan daha fazla acıttı.."
Dıştan bakınca haklı gibi görülen bu söz, içeriğinde birçok soruyu barındırıyor?
1- Eğer kalbinizi bu kadar ağır inciten bir olay varsa buna "sözde" diyerek cevap vermezsiniz. Doğrudan itham edersiniz. Kesin konuşursunuz. Öyle değil mi? Demek ki biri bu cümleyi haberleştirmiş.
2- Sonra kendinize sorarsınız: Doğrudan darbenin hedefi olan iktidar sahiplerinin kaçı tankın üzerine çıktı ve benim gibi darbecilerle sıcak temas içine girdi? Ben vurulurken onlar neredeydiler?
3- Ülkeyi yönetenlerin önüne 2004 Millî Güvenlik Kurulu toplantısında açıkça belgeler konulduğu halde, neden gerekli önlemler alınmadı da devletin bütün kurumlarında yayılmasını hızlandırdılar?
İşte böyle sorarsınız.. Daha başkalarını da sorarsınız.
Elbette 15 Temmuz sıradan bir olay değildir. Salt hükümeti hedef alan bir darbe olarak da nitelendirilemez. Çünkü ABD merkezli bir planın parçası olmasının ötesinde hazırlıkları yıllar süren bir çabanın ürünü. Ortada AKP diye bir parti yokken de "Fetullahçılık" vardı. Dolayısı ile AKP iktidarlarının iş başında olmasından hareketle meseleyi Türkiye'ye yönelik bir tehdit değil de kendilerine yönelik bir tehdit olarak göstermeleri de bir çarpıtmadır.
AKP iktidarının varlığı fetullahçılar açısından yükseliş dönemi olmuştur.. 2003 ile 2012 döneminde tabir yerinde ise kar yumağı, çığ yapacak seviyeye yükselmiştir.
Fetullahçılığın, FETÖ'ye dönüşmesi süreci, devlet kadrolarında istediğini alması, neredeyse bütün devlet kadrolarını ele geçirecek seviyeye çıkması, bu dönemde gerçekleşmiştir. "Ne istediler de vermedik?" yakınması tam da bunu anlatmaktadır.
Bir Amerikan projesi olarak FETÖ, dini alanın da gerektiğinde güvenliksiz olduğunu ispatlamıştır. Cemaat ve tarikatların sorgulanması gerektiğini göstermiştir. Cemaat ve tarikatlar yoluyla, Türkiye içinden kendi ülkesine düşman ve fakat yabancı ülkelere hizmet edecek elemanlar yetiştirilebileceği belgelenmiştir.
İktidar sahipleri başta olmak üzere, yayın kuruluşlarının güven verecek duruma gelmeleri gerekir. Hükümet yanlısı gazete ve televizyonlara yeterince güvenemiyoruz. Çünkü haberleri, yorumları çarpıtarak ve hükümete angaje ederek veriyorlar. Doğrusunu isterseniz FETÖ konusunda sağlıklı bir veri tabanı oluşturamadık. Hâlbuki Türkiye'nin buna ihtiyacı var. Türkiye'ye takip etmek isteyen yabancı kaynakların da buna ihtiyacı var. Öyle yayın yapan gazete ve televizyonlar var ki iyi bir araştırmacı, bu tür propaganda ağırlıklı yayınları geriye doğru on gün takip etse kaynak göstermekten vaz geçer.
Haber ile propaganda iç içe geçince, neyin doğru neyin yanlış olduğu flulaşıyor. Böyle bir ortam kısa vadede iktidara hizmet etse bile uzun vadede FETÖ'ye hizmet eder. Eğer 15 Temmuz meselesinde sahiden sonuç almak istiyorsanız, önce, siyasi ayağı göstermeniz, sonra da yayınlarda propagandayı bir kenara koymanız gerekir. Yani dürüstçe objektif anlatacaksınız..